CRI Türk’ün katkılarıyla, “Çin Komünist Partisi (ÇKP) Kongresi sonrası: Çin ve dünya” başlıklı çevrim içi bir toplantı düzenlendi. Toplantıya Çin Ankara Büyükelçisi Liu Shaobin, Emekli Büyükelçi Hakan Okçal, Marmara Grubu Vakfı Başkanı Dr. Akkan Suver, Gazeteci Mehmet Ali Güller, akademisyen Prof. Dr. Barış Doster ve CRI Türk Genel Yayın Yönetmeni Kamil Erdoğdu katıldı.
ÇKP kongresi hakkında açılış konuşmasını yapan Büyükelçi Liu Shaobin, panele katılmaktan büyük memnuniyet duyduğunu söyledi. Liu Shaobin, 20. Ulusal Kongre’nin ÇKP ve ülke siyasi yaşamında önemli bir toplantı olduğunu ifade etti. Shaobin, sadece Çin halkının değil Türk halkının da başta olmak üzere bütün dünyanın Kongre’yi yakından takip ettiğini belirtti.
“DIŞA AÇILMA POLİTİKASI DEVAM EDECEK”
Büyükelçi Liu Shaobin, ‘Kongre kritik bir noktada düzenlenen hayati bir kongredir. Dönüm noktası önemi taşımaktadır. Kongre sonucunda Xi Jinping görevine devam edecektir. Bu partimizin ve halkımızın ortak kararını göstermektedir. Kongre yeni çağda 10 yılın planını özetlemiştir. Çin milletini canlandırmak için stratejik planlar açıklanmıştır. Bugünkü panelin teması çok anlamlıdır. Kongreyi anlamak için 18. Ulusal Kongre’den bugüne 10 yılda geçen süreyi kavramamız gerekiyor. Son 10 yılda üç değişim yaşadık ÇKP’nin 100. yılı kutlandı, yoksulluktan kurtulma hedefine ulaşıldı. Bu süreçte birinci yüzyıllık hedefe kavuştuk. Son 10 yıl içinde tarihi kazanımlar elde edilmiştir. Modern bir sosyalist ülke inşasına doğru ilerleme sağlanmıştır.
Çin’e özgü sosyalizm Çin’e uygun olup Çin halkının isteğini yansıtmaktadır. Bütün dünyaya hayret veren kazanımların temel sebebi Xi Jinping’in yeni çağda sosyalizm felsefesine yön vermesidir. Liderliğin izinde daha parlak bir geleceği inşa etmeye hazırız. Çin milletini canlandırma misyonumuzu kavramalıyız.
Biz eşitlik açıklık ve iş birliğine dayalı küresel ortaklığı oluşturmaya çalışacağız. Çin küresel iş birliği tavrını ortaya koydu. Biz tüm haklarla birlikte barış, kalkınma, özgürlükle insanlık için ortak kader topluluğunu oluşturacağız. Geçen 10 yılda daha proaktif bir açılma protokolü uyguluyoruz. Kuşak ve Yol artık uluslararası bir iş birliği platformu olmuştur. Yabancı yatırımlarda ilk sıralarda yer alıyoruz. Çin ekonomisinin dünya ekonomisine büyüme katkısı büyüktür. Dünya büyümesinin ana iticisi Çin ekonomisidir. 20. Ulusal Kongresi’ne göre biz dışa açılma politikası izlemeye devam edeceğiz. Dünya için daha fazla fırsatlar ortaya koyacağız. Çin ve Türkiye daha adil bir düzen oluşturma konusunda aynı tutuma sahip. Türkiye ile ticaret ölçeğini geliştirmeye hazırız. Toplantıya katılan Türk arkadaşlarımıza teşekkür ederim siz Çin’e dostsunuz.” diye konuştu.
XI JINPING’İN LİDERLİĞİ
Emekli Büyükelçi Hakan Okçal, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in uluslararası ilişkilerde attığı önemli adımlara vurgu yaptı. Okçal, “Konumuzun ÇKP 20’nci Kongresi’nin uluslararası alandaki etkileri olması nedeniyle, Genel Sekreter Xi’nin liderliğinin iç siyasetteki anlamını tartışmayacağız. Ancak Genel Sekreter Xi’nin güçlenen liderliğinin uluslararası siyasetteki önemini ve beklentileri irdelememiz gerekiyor. Zira uluslararası sistem şu anda çok kutuplu olsa da, başını Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) çektiği iki siyasi anlayışın küresel düzeyde rekabet ettiğini kabul etmemiz lazım. Bu rekabet ABD ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasında bir zamanlar olduğu gibi, zıt ideolojiler ekseninde gerçekleşen bir soğuk savaş değil. Mao Zedong önderliğindeki Çin, geçen yüzyılın ikinci yarısında dünyaya acılar ve yıkım getiren Soğuk Savaş’ın dışında kalmayı başarmıştı. Bu kez de Xi Jinping liderliğindeki Çin soğuk savaş istemediğini çok açık şekilde beyan ediyor. ABD ve NATO için Rusya en önemli ve doğrudan tehditken, güçlenen Çin hakkında endişeler olsa da Çin bir tehdit, hatta bir askeri muarız olarak bile nitelenmiyor. İki güç arasında çevre, enerji, ticaret ve sağlık konuları başta olmak üzere çok sayıda işbirliği alanı mevcut. İki taraf da eski soğuk savaşta olduğu gibi birbirlerine nükleer silahlarını doğrultmuş değiller. ABD ve SSCB arasında bir zamanlar mevcut olan soğuk savaşta ekonomik ve teknolojik üstünlük ABD’deydi. Bu kez durum öyle değil, Çin yakında dünyanın en büyük ekonomisi olacak. Çin hızla teknolojik farkı kapatıyor, daha dün milyonların yoksulluk içinde yaşadığı Çin’de refah seviyesi giderek artıyor.” açıklamasında bulundu.
KUŞAK VE YOL DİPLOMASİSİ
Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne dikkat çeken Dr. Akkan Suver, inisiyatifin yeni bir diplomasi yolu oluşturacağını belirtti.
Suver, “Geride bıraktığımız hafta ÇKP’nin 20. Genel Kurulu’nu yapıldı. ÇKP yalnız 1 milyar 400 milyonu alakadar eden bir toplantı olarak ele almak yanlış olur, eksik olur. Zira bu Kongre ile, yüz yaşını aşmış bir partinin, ülkesi için neler yaptığı ve gelecekte de neler yapacağının adeta bir envanteri ile karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanı Xi Jinping, yaptığı konuşmada önce insan kavramı üzerinde durmuş ve Parti’nin varlığını ‘parti halktır, halk da partidir’ deyimiyle değerlendirmiştir. İnsanlar her yerde yine hareketlensinler, kalkınsınlar, mal ve düşünce üretsinler ve birbirleriyle bunları değişsinler. Avrupa bunun öncülüğünü yapmaktadır. Avrupa, düşüncelerin, malların, hizmetlerin ve insanların hudut tanımazlığını ortaya koymuş, savaşın ancak böyle önlenebileceğini, insanların birbirine ayrılmayacak şekilde yaklaşma gereğini ortaya koymuştur. Kuşak- Yol dediğimiz olayda, bir yoldan ibaret olmayıp her çeşit kaynağı ve yüksek kültürü olan bir düşüncedir. Dolayısıyla Kuşak-Yol tıpkı Avrupa Birliği (AB) gibi barış içinde yaşamanın şah damarıdır, ana damarıdır. Kuşak- Yol düşüncesi, yeni bir diplomasi oluşturacaktır. Bu diplomasi yeni bir küresel iş birliği dünyasının kapısını aralayacaktır. Aralanan bu yeni kapı bugünden hem düne, hem de yarına bakışımızdır.
Zira, geride bıraktığımız yıllarda ihyası ortaya konan ve gerçekleşen Kuşak ve Yol inisiyatifi yalnız Çin Halk Cumhuriyeti’nin değil, insanlığın geleceği için bir barış ve refah projesidir. Ben böyle değerlendiriyorum. Ve iddia ediyorum ki, gelecekte bu inisiyatif Nobel Barış Ödülü alacak seviyede bir kalkınma, bir istikrar ve bir barış projesidir.
Bu düşünceler ÇKP’nin Kongresi’nde Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in konuşmasından sonra vardığı değer ölçüleridir. Kongrenin Çin halkının geleceğine uğurlar getireceğini temenni ediyorum. Bu düşüncelerle ÇKP’nin Kongresi’ni tebrik ediyorum, Çin Halkı’nın geleceğine uğurlar getirmesini diliyorum.” ifadelerini kullandı.
ABD’NİN ÇİN’E KARŞI TAVRI
ABD’nin ÇKP kongresi öncesinde yayımladığı belgelere dikkat çeken Mehmet Ali Güller, ABD’nin Ulusal Güvenlik Strateji belgesi üzerindeki detayları aktardı. Güller, “ÇKP’nin 20. Ulusal Kongresi’nden dört gün önce, 12 Ekim’de ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi yayımlandı. 48 sayfalık belgede Çin, ABD liderliğindeki ‘kurallara dayalı uluslararası düzene karşı en büyük meydan okuyan ülke olarak hedef ilan edildi. Belgenin ruhu, genel Amerikan yaklaşımına uygun olarak, küresel güç mücadelesini demokrasi ile otokrasi arasındaki mücadele olarak yorumluyor. ABD böylece kendisi ve müttefiklerinin uyguladığı türden “liberal demokrasi” dışındaki tüm demokrasileri otokrasi ilan ediyor. ABD’nin bu propagandasından hareketle, liberal demokrasinin mi, yoksa halk demokrasisinin mi gerçek demokrasi olduğunu inceleyeceğiz. İncelemeyi partilerdeki demokrasi ve seçimlerdeki demokrasi parametreleri üzerinden inceleyeceğiz.” diye konuştu.
“ABD ÇİN’İ ÇEVRELEME POLİTİKASI İZLİYOR”
ABD’nin Çin’i çevreleme politikası izlediğini belirten Prof. Dr. Barış Doster ise, Pasifik ve Hint Okyanusu’nda çeşitli hamleler yapıldığını belirtti.
Doster, “Rusya’yı Avrupa’ya coğrafi olarak yakın, açık askeri tehdit; Çin’i ise büyük ekonomik güç, asıl büyük tehdit olarak tanımlayan ABD; Çin’in öncülük ettiği Kuşak ve Yol projesinin gelişmesinden de kaygı duymakta, bunu engellemek için elinden geleni yapmaktadır. Çin ve Rusya’yı yakın çevrelerinden kuşatmaya çabalayan ABD’nin, Karadeniz’e çıkma çabasını, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Ukrayna’ya verdiği desteği, İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya alma çabasını, Doğu Avrupa’daki askeri yığınağını, Çin’e karşı Pasifik’te kurduğu ittifakları (QUAD ve AUKUS gibi) ve yaptığı askeri yığınağı bu kapsamda yorumlamak gerekir. ABD; Çin’i çevreleme stratejisi bağlamında özel önem verdiği, bu amaçla Hint Pasifik Stratejisi adında özel bir strateji geliştirdiği Hindistan’ı, Çin’e karşı ABD saflarına çekmek için özel çaba gösterse de, umduğunu bulamamıştır. Çünkü Hindistan ve Çin arasında bazı önemli sorunlar olsa bile, Hindistan; ABD, AB ve Rusya’yla dengeli ilişkilere sahiptir. Çin’le gerilim yaşasa bile, ABD’nin Çin karşıtı projelerine dahil olup, mevcut gerilimi daha da tırmandırmaktan kaçınacak tarihsel, siyasal, diplomatik deneyime sahiptir.” dedi.