Gündem

“Terörle müzakere olmaz, mücadele olur ve kökü kazınır”


KARS-BHA

Kars Büyük Birlik Partisi (BBP) il Başkanı Tuncay Ertem, gündemdeki konuları değerlendirerek, basın açıklamasında bulundu.

(BBP) Kars İl Başkanı Tuncay Ertem açıklamasında şunları belirtti;

“Dün, Rize ilimizin Çayeli ilçesinin Eskipazar Mahallesinde meydana gelen heyelanda, ilk belirlemelere göre 1 kişi öldü, 3 kişi yaralandı.Hayatını kaybeden vatandaşımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.Yaralılarımıza ve heyelandan etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü

20 Kasım, 1989 yılından bu yana Birleşmiş Milletler (BM) tarafından dünya genelinde çocukların karşı karşıya kaldıkları hak ihlallerini gündeme taşımak amacıyla “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak kutlanmaktadır. Özellikle savaş, yoksulluk ve sefaletin hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve koşullarını iyileştirmek için 20 Kasım 1989 tarihinde, Birleşmiş Milletle Genel Kurulu Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi imzalamış ve o tarihten bugüne 20 Kasım; “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak ilan edilmiştir.

Peki BM imzaladığı bu sözleşmeye sahip çıkabiliyor mu? Hayır?

Dünyanın pek çok noktasında çocukları koruyabiliyor mu? Hayır!

İsrail’in Filistinlileri, Çinlilerin Doğu Türkistanlı çocukları katletmesine dur diyebiliyor mu? Hayır!

Örnekleri ve soruları çoğaltabiliriz.BM ve diğer kuruluşlar sınıfta kalmıştır.Ülkemizde de maalesef çocuklarımızı gerektiği gibi suçtan ve suçludan koruyamıyoruz.Çocuklarımız bazen aile içi şiddete bazen sapıkların saldırısına bazen de köpeklerin saldırısına uğrayabiliyor.Bunları durdurmalıyız ve çocuklarımı her türlü kötülükten saldırı ve saldırganlardan korumalıyız.Küvezdeki bebeklerimize kıyan hainleri de,Çocuklarımıza musallat olan sapıkları da hak ettikleri cezalarla yüzleştirmeliyiz.Ve Çocuklarımızı geleceğe daha iyi hazırlamak için kötü olumsuzluklardan da korumalı ve iyi bir eğitimle, sağlıklı bir şekilde yetiştirmeliyiz.

Pazar günü Öğretmenler Günü’nü kutlayacağız.İnsanlığın bugün yaşadığı problemlerin çözümü, insanlığa dair her gelişme, her ilerleme, önce annelerin, sonra öğretmenlerin eseri olacak.

İnsanlığın ve ülkemizin geleceğe nasıl bir istikamette ilerleyeceğini; ülkemizin, gelecekte dünya devletleri arasında hangi seviyede olacağını; öğretmenlerimizin görevlerini, mesleklerini, gururla, başları dik, onurlu ve başarılı bir şekilde yapıp yapamadıkları; ülkenin her köşesinde, öğretmenliği, çocuklarımızın, gençlerimizin, hayallerini kurdukları bir meslek haline getirip getiremediğimiz belirleyecek.

Öğretmenlerimize en değerli varlıklarımızı, çocuklarımızı emanet ediyoruz.Bir meslektaşları olarak, evlatlarımızı, dolayısıyla ailelerimizin, milletimizin, ülkemizin, insanlığın istikbalini emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü şimdiden kutluyor; hepimiz için, birlikte, huzurla, mutlulukla ve sağlıkla yürüdüğümüz aydınlık bir geleceğe vesile olmasını diliyorum

Bu vesileyle, her birini kardeşimiz bildiğimiz, acılarını her an yüreklerimizde hissettiğimiz, bölücü terör örgütü tarafından katledilen şehit öğretmenlerimizi, tekrar, rahmetle, minnetle yad ediyorum.

 Öğretmen alımlarında mülakat, Ücretli öğretmenler, Öğretmen maaşları…

17 Kasım’da, ABD medyasında, “ABD yönetiminin, uzun menzilli Amerikan silahlarının sınırlı şekilde Rusya topraklarında kullanımı için Ukrayna’ya izin verdiği” yönündeki  haberler yer almıştı.

Rusya Devlet Başkanı Putin’in imzaladığı kararnameyle, Rusya’nın “nükleer silahların kullanım koşullarının belirlenmesine ilişkin şartlarda güncellemeler yaptığı” açıklandı.

Yeni doktrinde, bir ülkenin, nükleer silah sahibi başka bir ülke desteğiyle Rusya topraklarına balistik füze saldırısı yapması durumunda, Rusya’nın nükleer yanıt vermesine olanak verilirken, insansız hava araçları veya savaş uçaklarıyla yapılan saldırılar da bu kapsama alındı.

ABD’nin, dünyayı adım adım bir felakete sürüklediğine şahit oluyoruz.Avrupa’da, bütün dünyayı etkileyen, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş devam ediyor.ABD’nin açık ve tam desteğiyle, İsrail, Filistin’de çağın en büyük soykırımına imza atıyor.Ortadoğu’da, ABD’nin kurdurup desteklediği “taşeron” terör örgütleri, bölgeyi kana ve gözyaşına bulamaya devam ederlerken, bölge, Ortadoğu’nun bütünün içine alacak bir savaş ortamına doğru ilerliyor.Bugün yapılacak olan genel nüfus sayımı öncesi, Süleymaniye ve Erbil şehirlerinden, Kerkük’e Kürt grupların sevk edildiği görüntüler, tüm haber mecralarında yer aldı.

Yine, İran, Suriye ve Türkiye’den, terör örgütlerinin yönlendirmeleriyle taşıma yapılarak, Kerkük’ün kimliğinin değiştirilmek istendiğini görüyoruz. Güneyimizde “Türkiye’den toprak talep eden” bir “terör devleti” kurdurulmaya çalışılıyor. Bu amaçla, Irak’ta ve Suriye’de bin yılı aşkın süredir varlıklarını devam ettiren Türkler, yok edilmeye çalışılıyor.

Türkiye bu vahşete, bu soykırıma izin veremez, izin vermeyecektir, vermemelidir.Ülkemizi ve milletimizi hedef alan terörle, terörün bütün unsurlarıyla, içeride de sınırlarımızın dışında da mücadele etmek mecburiyetindeyiz.

ABD’de seçimleri kazanan ve görevi devralacak yönetimi, bu yanlıştan dönmeleri konusunda uyarıyoruz.Terör yoluyla, kısa vadede elde edecekleri kazanımlar, şartlar değiştiğinde, terörü destekleyenlere ağır bedeller ödetecektir. Asıl itibarıyla insanlığı hedef alan bu ihanetin, geçmişte de kimseye hiçbir ülkeye hiçbir şey kazandırdığı görülmemiştir, bundan sonra da görmeyeceğiz.

Türkiye terörle mücadele konusunda hiçbir ihmal ve taviz göstermemelidir.Terörle mücadele konusunda atılacak her adımın yanındayız, yanında olmaya devam edeceğiz. Bir kez daha ifade ediyoruz ki; “Terörle müzakere olmaz, mücadele olur ve kökü kazınır.

Kamuoyunda “Yenidoğan Çetesi” olarak adlandırılan suç örgütünün yargılama süreci devam ediyor.Her gün, hepimize, “Artık daha kötüsüne şahit olamayız.” dedirten suçlarla karşılaşıyoruz.

Konuyla ilgili, operasyonların devam ettiği süreçte kapsamlı bir açıklama yapmıştık.Konunun esasından uzaklaşmamalıyız.Belirli suçlar için, ceza sistemimiz, milletimizi o suçlara karşı korumaya yeterli olmuyor.Önemine binaen tekrar etmek istiyorum: Ceza ve infaz sistemimizde, acilen köklü ve kapsamlı değişiklikler yapmak zorundayız.

Haklarındaki haberleri izlemeye dahi tahammül edemediğimiz suçları işleyenlerin; “adli kontrol şartıyla” serbest bırakıldığı; işlenen suçlarla müsavi olmayan cezalar aldıkları; ceza alanların, işlenen suçlara göre çok kısa sürelerde serbest kalıp topluma karıştıkları bir hukuk sistemini milletimiz hak etmiyor.

“Adalet mülkün temelidir.” cümlesinde kast edilen “mülk”ün “devlet” olduğunu; adalete güvenin zedelenmesinin, devletin temellerini sarsacağını, hiçbir zaman ve hiçbir şartta unutmamalıyız.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın “Taklit veya Tağşiş Yapılan Gıdalar”la ilgili mücadelesi ve yapılan kontrollerle ilgili açıklamaları devam ediyor.

Uzun yıllar, konuyla ilgili kapsamlı ve detaylar içeren uyarılarda bulunduk.Sağlık hizmetleri alanında, dünyanın en önemli ülkelerinden biriyiz.Vatandaşlarımıza, dünyanın en zengin ülkeleriyle yarışacak düzeyde sağlık hizmetleri sağlıyoruz. Tedaviyle ilgili çok önemli yatırımlarımız var ve bu alanda yine tüm dünya ülkeleriyle yarışacak bütçeler ayırıyoruz.Bununla birlikte, kişi ve toplum sağlığını olumsuz yönde etkileyen unsurlarla da aynı düzeyde mücadele etmeliyiz.Bunların başında gıda denetimi geliyor.Gıda üretimiyle ilgili denetimler sıklaştırılmalı, cezalar artırılmalıdır.Daha önce de çeşitli vesilelerle ve sıklıkla ifade ettim:Ülkemizde, hazır gıdaların raf ömürlerini artırmak için kullanılan “gıda koruyucusu kimyasallar” ve “lezzet artırıcı suni tatlandırıcılar”ın oranları, acilen ve en az AB standartlarına çekilmelidir.Bunun yanı sıra, gençlerimizi, uyuşturucu başta olmak üzere, bağımlılık yapan zararlı alışkanlıklara karşı korumak için daha etkin tedbirler almalıyız.

Dün, basında; “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında,

PKK/KCK Silahlı Terör Örgütü faaliyetlerinin engellemesi ve deşifre edilmesi için yapılan açık kaynak araştırmalarında, örgütün kırsal alan yapılanmasında 1995 yılında etkisiz hale getirilen bir terörist için, DEM Parti Esenyurt İlçe binasında anma etkinliği yapıldığı ve örgütsel fotoğraflar paylaşıldığı tespit edildiği.” haberleri yer aldı.

Yine yapılan açıklamalarda, kamuoyuyla;

“Soruşturma kapsamında, dün sabah saatlerinde, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Esenyurt İlçe binasına operasyon düzenlendiği”,

“Aramada bahse konu anma etkinliğinde kullanılan materyaller ile çok sayıda yasaklı yayına, dijital materyallere ve terörist başı Abdullah Öcalan’ın fotoğraflarının ele geçirildiği.” bilgisi paylaşıldı.

“Kamu kurumu” olan belediyelerimizi, terörle, terör örgütüyle bağlarını hiçbir zaman inkar etmemiş olan bu zihniyete ve topluluğa teslim edemeyiz.

Kamu imkanlarının, “milletimize savaş açmak” ve “ülkemizi parçalamak” için kullanılmasını “demokrasi”yle izah edemeyiz.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin bugün karşı karşıya olduğu ve milletimize yaşattığı problem, daha fazla belediye kazanmak için bazı belediye yönetimlerinin terör örgütlerine teslim edilmesidir.

CHP’yi sağduyuya ve pkk’nin siyasi uzantılarından uzak durmaya davet ediyoruz.

“Kent uzlaşısı” diye ambalajladıkları anlaşmanın esası budur.

Gerçekleri söylemeye devam edecek, laf cambazlıklarıyla milletimizin yanıltılmasına izin vermeyeceğiz.

Milli Eğitim Bakanımızın yaptığı bir konuşma üzerinden, yeniden bir “laiklik” tartışmasına sokulmaya çalışıldığını görüyoruz.

Buna rağmen, geçmişte, “namaz kıldığı” ya da “oruç tuttuğu” “tespit edildiği” için güvenlik kuruluşları başta olmak üzere,  işlerinden atılan, işten ayrılmak zorunda bırakılan, kariyeri engellenen, zorbalığa maruz kalan sayısız örnekle karşılaştık.

Bugün 20’li, hatta 30’lu yaşlarında olan vatandaşlarımız konuya yabancı olabilirler.

Ülkemizde, kamu kurumlarının tümünde, temizlik görevlileri dışında, uzun yıllar, inançları gereği başını örtmeyi tercih eden herhangi bir kadın vatandaşımızın, herhangi bir görevde çalışması bir yana, çalışmasını teklif etmek bile mümkün değildi.

Kamu kuruluşları dışında, kendi iş yerlerinde çalışan, avukat, doktor, mühendis, muhasebeci gibi serbest meslek mensubu kadınlar bile, başörtülü olarak çalışmaları halinde, önce bağlı oldukları kendi meslek kuruluşları, sonra görevleri gereği muhatap oldukları kamu kuruluşları tarafından baskılara ve engellemelere maruz kalıyorlardı.Hepimiz bunları yaşadık…

Üniversitelerin önünde başörtülü kız çocuklarımızın okula girmemesi için kurulan bariyerleri, polis barikatlarını yaşadık.

Üniversitelerde, başları örtülü olduğu için yerlerde sürüklenerek okullarından çıkarılan kız çocuklarımızın acılarını paylaştık.

Terörle mücadelede, en ön saflarda görev yapan ordu mensubu evlatlarımızın annelerinin, orduevlerine, evlatlarının düğünlerine alınmadığı günleri gördük.

Daha kötüsü, terörle mücadele eden, şehit olan, yaralanan, uzuvlarını kaybeden, gazi sıfatı taşıyan TSK mensubu evlatlarımızın anneleri bile, eğer başları örtülüyse, tedavi için gittikleri askeri hastanelere sokulmadılar.

*Bunlar bizim gerçeklerimiz. Tümünü gördük. Tümünün şahidiyiz. Tümünü yaşadık…

Ülkemizde maruz kaldığımız bu zulüm, Müslüman olmayan ülkelerde bile yaşanmadı. Karşılaştığımız saçmalıkları, yaşanan acıları, başkalarına değil, kendimize bile izah edemedik.

Daha tuhafı, bu uygulamaların çığırtkanlığını, o günlerde, dünden bugüne “Lâikliği”, “kadın haklarını”, “hukuku”, “demokrasiyi” istismar edenler yaptılar. Bugün de aynı toplulukla karşı karşıyayız.

Dün başörtülü bir kadın, milletvekili ya da yerel yönetimlere seçildiğinde “Cumhuriyet yıkılıyor” nidalarıyla “had bildirme” çığlıkları atanlar, bugün aynı acıları milletimize yaşatmaya çalışıyorlar.Kimsenin buna hakkı yok.Türk’üz, Müslümanız ve bununla gurur duyuyoruz.

Vatanın öz evlatlarının, inançları gerekçe gösterilerek, en temel ibadetlerini yerine getirdikleri için aşağılanmalarına, hakarete maruz bırakılmalarına, ayrımcılığa maruz bırakılıp aç kalmaya mahkum edilmelerine izin vermeyeceğiz.

Anayasa değişikliğini zaruri görmemizin gerekçeleriarasında ilk sırada  milletimize bu acıları tekrar yaşatmamak, milletimizin suni tartışmalarla parçalanmaktan koruma hassasiyetimiz yer alıyor.

Açıkça ifade ediyorum: Milletimize, milletimizin değerlerine, milletimizin birliğine, huzuruna düşman olanlarla dost olmayacağız…

Değerli Basın Mensupları,

Birkaç cümleyle, kamuoyunda yoğun olarak gündeme taşınmaya çalışılan “Teğmenlerin yemin töreni”yle ilgili tartışmalara değinmek istiyorum.

Ülkemizde, Cumhuriyete, hukuka, demokrasiye yönelik dış müdahaleler, uzun yıllar Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden yapıldı.

Milletimizin ordusuna duyduğu sevgi ve saygı bu yolla istismar edildi; siyasete malzeme edilerek ordumuz, dolayısıyla devletimiz zayıf düşürülmeye çalışıldı.

Maalesef bu tertipler, geçmişte, Askeri Okullar üzerinden de hayata geçirildi.

Geçmişte Harp Okulu eliyle darbe girişimlerine kalkışanlarla, harp okullarımızı bir ajan teşkilatının yuvası haline getirmeye çalışanların, biçimleri farklı olsa da maksatları ve mahiyetleri açısından, aralarında hiçbir fark yoktur.Ordumuzu, güvenlik kuruluşlarımızı, bunlara personel yetiştiren okullarımızı, siyasi tartışmaların nesnesi yapmak, bu kurumlara da milletimize de Türkiye Cumhuriyeti’ne de sadece zarar verir.Harp Okullarımız; devletimizi ve milletimizi korumak için gerektiğinde ölecek, gerektiğinde öldürecek evlatlarımızı yetiştiren; kuruluş amacına, varlık nedenine, taşıdığı görev ve sorumluluklara uygun nitelikte bir disiplinle yönetilmesi gereken kurumlardır.

Harp Okullarımız siyasetin malzemesi yapılmamalıdır.

Harp Okullarımızın nasıl yönetileceğine sosyal medya trolleri karar veremez.

TSK mensuplarımızın tümü gibi, Harp Okulu öğrencilerimiz de milletimizin seçilmiş, vatansever, iyi eğitilmiş evlatlarıdır.

Bir disiplin soruşturması yürütülüyor.

O soruşturmayı yürüten komutanlarımız da Türk Ordusunun “evleri”, mezun olan teğmenlerin “evlatları” olduğu hassasiyetiyle görevlerini yapacaklardır. Binaenaleyh bu mesele TSK’nın bir iç melesidir ve verilecek kararı da herkes bu anlamda değerlendirmeli ve saygı duymalıdır.

Biz ordumuzu, özellikle Harp Okullarımızı siyasi tartışmaların dışında tutacağız; Türk Silahlı Kuvvetleri de ordumuza siyaseti sokmayacaklar.

Geçmişte yaşananlardan ders almazsak, yine geçmişte yaşadığımız felaketlerle yeniden karşılaşmaktan kurtulamayız.Öncelikle Şehit Liderimiz Kurucu Genel Başkanımız Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun 1.8.1991 tarihinde Uzungöl ziyaretinde, ziyaret defterine yazdığı;

“…Aşağı doğru köpürüp akan sular, doğal göl, yeşilin her rengini sergileyen çevresiyle buralar görülmeye değer…

…Daha güzel yollardan gelerek, daha güzel, tabiatı değiştirmeyen tesislerle gelişen bir Uzungöl görmek dileğiyle…” Bu cümlesi ile yıllar önce tabiatı değiştirmeden yapılacak bir gelişmeden söz etmektedir.

Hazırlanan raporlar ve yapılan teknik değerlendirmelerde;

Yapılacak olan Uzungöl 1 Hes projesinin yöreye etkileri etraflıca ve her yönüyle incelenmiş ve irdelenmiştir.Bunlar raporlarda ayrıntılı ve maddeler halinde belirtilmiştir.Bu tespit ve incelemeler sonucu aşağıdaki hususların tekrar göz önüne alınması gerektiği kanaatindeyim.

Trabzon Çaykara ilçesi Uzungöl ve Taşkıran sınırları içerisinde Haldızen Suyu üzerine Kurulacak HES,  28.21 MW gücüne sahiptir.

  1. Uzungöl doğa harikası bir turistik lokasyon olup ülkemizin en prestijli doğa turizm alanlarından biridir. Turizmden elde ettiği gelir, Söz konusu HES ten elde edilecek gelirden (1500 kat daha) kıyaslanmayacak derecede daha fazla olduğu ifade edilmektedir.
  2. Uzungöl içinde en küçük bir yapılaşmaya belli ve sınırlı ölçülerde izin verilirken Uzungöl’e sadece 600 metre mesafedeki ve sit alanı içerisinde olan bu projeye izin verilmesi doğru değildir.
  3. Bu proje ile insanların seyrederek çıktığı Solaklı deresi 10 km boyunca kuruyacak ve yok olacaktır.
  4. Halen çözüme kavuşturulamayan trafik problemi hes inşaatının getirdiği çamur betonlaşma ve kazı çalışmalarıyla çok daha fazla artacaktır.
  5. Fırtına Vadisi üzerindeki HES ler iptal edildiği gibi Solaklı Vadisindeki HES inde iptal edilmesi gerekir. Turizm potansiyeli olarak Solaklı Vadisi gibi bir başka lokasyon da yoktur.
  6. Bölgedeki flora ve faunaya vereceği zarar hesaba katılmalıdır. Bölgede var olan onlarca belki yüzlerce bitki, hayvan, alabalık vb nesli yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.

Böylesi doğa harikası bir lokasyonun mutlak surette korunması gerektiği her türlü izahtan varestedir.

Hazırlanan raporlarda yukarıdaki hususlar bölgeye vereceği zarar ve tahribat ayrıntılı olarak belirtilmiştir.

Daha da önemlisi Yöre halkı ilgili bu projenin yapılmasına karşıdır.İstememektedir.

Ayrıca Trabzon Büyükşehir Belediye Meclisinin son Toplantısında; “ Başka HES bulunur ama başka Uzungöl bulunmaz. Bu nadide bölgemizde HES yapılmasını istemiyoruz” şeklinde ifadeler de bulunulmuştur.

Teknoloji hızla gelişmekte ve yeni enerji sistemleri ve keşifler yapılmaktadır. Dolayısı ile doğayı tahrip etmeden yeni ve temiz enerji kaynaklarına yakın gelecekte ulaşılması mümkündür. Ancak doğadaki tahribatın düzelmesi yüzyıllarca sonra olabilmektedir.

Sonuç olarak Trabzon Çaykara Uzungöl’e yapılması planlanan Uzungöl 1 HES projesinin yeniden ele alınarak telafisi imkânsız zararlara sebebiyet vermeden iptal edilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Ülkemizin hatta dünyamızın en güzel yerlerinden adeta cennet bahçesi gibi olan bu beldenin tahrip edilmesine, bozulmasına ve yok edilmesine izin verilmemelidir.Saygılarımla…”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu