Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Şişman, 2022’de hızla artan kredilerin, ekonomideki istikrarsızlığın şiddetine bağlı olarak 2023 yılı için önemli riskler yarattığını vurgulayarak “Hanehalkı borçlarının hızlı artışı, özel sektör borçlarıyla birlikte yeni bir borç krizine yol açabilir. Döviz kuruna baskı oluşturan fiyatlardan en çok üreticiler etkilenecek ve iflas riskini artıracak” dedi.
2023’te yüksek enflasyonun getirdiği derin yoksulluk sonucu sosyal sorunların daha da artacağına dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Şişman ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.
İFLAS RİSKİ VAR
– 2023 seçim yılı olacak, seçime giderken Türkiye ekonomisini neler bekliyor? 2023’te ekonomi açısından en büyük riskler neler olacak?
Ekonomide 2022’de iyice bozulan fiyat istikrarı ve kaynak tahsisinin; üretim kesiminde yaratabileceği istikrarsızlık ve iflas riski seçim sonrası uygulanacak politikalara bağlı olarak artacak ya da azalacak. Yüksek enflasyonun getirdiği derin yoksulluk sonucu sosyal sorunların daha da arttığına tanık olacağız ne yazık ki. Dünya ekonomisinde içinde bulunduğumuz resesyonist dalga sermaye ve ticaret akımlarında yavaşlamaya bağlı olarak, uygulanan politikalarda iç dengesizliği daha da artırabilir. Yüzde 36.08 ile girdiğimiz yılı muhtemelen iki kata yakın enflasyonla kapatıyoruz. Enerji, gıda, ulaştırma ve diğer temel mal ve hizmetlerde fiyat artış riski devam ediyor. Eğer reel ücretler yeterince artmazsa, satın alım gücünün daralabileceğini ve dış talep de yardımcı olmayacağı için; potansiyelin altında büyüyen ekonomiyle, yeni bir işsizlik dalgası yaşanabileceğini tahmin edebiliriz. Bu iki risk halkı daha da yoksullaştırarak eşitsizlikleri keskinleştiriyor. En büyük risk toplumsal riskdir. Ardından döviz kuru riski ve kredi riski gelmektedir. Yüksek enflasyonun düşük faizlerde, döviz riskini artırdığını, KKM hesaplarının 2023 yılı sonuna kadar yönetimini sorgulatacak. Döviz kuru hızla sıçrarsa, bütçenin daha da açılacağını ve yeni bir enflasyonist etki yaratacağını biliyoruz. 2022 yılında hızla artan krediler, ekonomideki istikrarsızlığın şiddetine bağlı olarak 2023 yılı için önemli riskler yaratıyor. Hanehalkı borçlarının hızlı artışı, özel sektör borçlarıyla birlikte yeni bir borç krizine yola açabilir.
– Türkiye ekonomisinin 2023’te yaklaşık yüzde 3.5 büyümesi öngörülüyor. Üretim maliyetleri artıyor, bu anlamda reel sektörü neler bekliyor?
Cari açık /ulusal gelir oranında yüzde 5’in üzerine çıkma olasılığı, reel ya da üretim sektörü için finansal sorunların başlayacağı anlamına geliyor. Mevcut iktisat politikası üretim maliyetlerindeki artışı, kredi riskiyle enflasyona yansıtacağından ve ihracatın düşme eğilimiyle ekonomide üretime yansıyan kriz ortamını çağırmakta. Ücret fiyat döngüsü üreticinin yeni pazarlarla buluşmasına engel olan fiyat yapısını gündeme getiriyor. Dış pazarların daralmasında, sadece dünya ticaretindeki yavaşlama değil, içerideki fiyat istikrarsızlığının da önemli bir payı var. Enflasyon artış hızının tekrar eski seviyelerine yani yüzde 20 lerin altına çekilmesi mümkün olmazsa (yüzde 40’ların altı beklenmemeli), döviz kuruna baskı oluşturan fiyatlardan en çok üreticiler etkilenecek ve iflas riskini artıracak.
ZOR BİR YIL OLACAK
– 2023 yılı için; işsizlik, döviz kuru, büyüme, cari açık, faiz alanında öngörüleriniz nelerdir, bu alanlarda ne tür riskler görüyorsunuz?
2023 yılı, cari açıktaki artışa paralel olarak, büyüme dolayısıyla işsizlik sorunu gündemi daha fazla belirleyecek. Ayrıca döviz kurunu daha fazla artırmak istemiyorsak faiz dışındaki araçlarımız zayıf gözüküyor. Özellikle seçim sonrası faizde hızlı artış gündeme gelebilir. Enflasyon yine gündemde olacak. Keşke 2022 yılının para ve maliye politikaları doğru biçimde uygulansaydı. Zor bir yıl olacak, hatta 2022’den daha zor bir ekonomik tabloyla karşı karşıyayız, gerçek budur.
ÜCRETLER MARTA KADAR ERİYECEK
– Enflasyon baz etkisiyle düşüyor. Ama yurttaşın hissettiği enflasyon çok yüksek, bu alanda neler öngörüyorsunuz?
Baz etkisinin devam ettiği ocak ayındaki yeni ücret ve zamlarla yüzde 55-65 civarında bir seviyede devam edecek. Bu çok yüksek enflasyon hayat pahalılığını devam ettirecek. Zira, enflasyon artış hızının bir miktar yavaşlaması, hayat pahalılığını düşürmez, çünkü reel ücretlerin aratabileceği ortam yok. Grev ertelemeleri ve düşük ekonomik büyüme nedeniyle reel ücretlerdeki artışların sağlanamaması, özellikle orta sınıfı daha da zorlayacak ve enflasyonist etkinin 2023’de de sürmesini getirecek. Hatta 2024’de de enflasyon probleminin devam edeceği bir ücret-fiyat sarmala girdik. Fiyat istikrarına dönük para ve maliye politikası uygulamaları bir an önce devreye alınmalı.
– Bu anlamda vatandaşı nasıl günler bekliyor?
Vatandaş reel ücret (ya da maaş) artışını tam olarak hissedemeyecek hatta mart itibarıyla yeniden gelirlerinin eridiğini ve eski duruma döndüğünü gözleyecek. Bu anlamda araştırmalara göre toplumun yüzde 70’ni etkileyen geçim derdi devam edecek. Ekonomi politikalarında bir an önce enflasyonu önceleyen dezenflasyonist bir politika acil olarak gündeme getirilmeli.
YARGI BAĞIMSIZLIĞI SAĞLANMALI
– Türkiye’nin yaşadığı bu ekonomik krizden bir çıkış reçetesi var mı? Temel can yakıcı sorunlarımız neler?
Tasarruf-yatırım sorunu, enflasyon ve bozulan gelir dağılımı en can yakıcı sorunlar ekonomide. Çözüm için bu reçete geniş katılımlı iktisat bilgisiyle ve gerçek bir tartışma ortamıyla bulunabilir. İlk aklıma gelen birkaç çözüm önerisi var. İlki bilişim sektörüne daha fazla insan yetiştirerek buradan gelen gençlere iş ortamı yaratmak, oradaki kümelenmeyle ücretleri yukarı çekerek, dışarıya emek göçünü önlemek. Yaş ortalaması 33 olan bir toplumda bu kısa vadede planlanabilir potansiyele sahip.
İkincisi, UEA başkanı Fatih Birol’un dediği gibi, yenilenebilir enerji payını yüzde 60 artırmak mümkün. Hukukun AB hukukuna tekrar yaklaştırılması siyasi ve ekonomik ilişkileri tekrar geliştirecektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Rusya’dan (yaklaşık 17 bin dosya) sonra en çok başvuran ülke olarak (70 bin dosyanın yaklaşık 15 bini) hukuki sorunlar yargı bağımsızlığıyla acilen çözüm beklemektedir. Bu çözüm yabancı sermaye yatırımları için kapıyı tekrar aralayabilir. Zira, sermaye birikimi düşük bir ülke olarak finansman sorunu gündeme getirmektedir. Bunu aşmak için hem gelir dağılımı yeniden düzenlemek, (vergi sistemiyle birlikte tabi) yanında yeşil dönüş. Tarımda sübvansiyonların artırılması en acil bir konudur. Yasada belirtildiği gibi, ulusal gelirin yüzde 1’i çiftçiye acilen dağıtılmalı.