“Protesto Tasarımı” (Protest Gestalten) sergisi eylül ayından bu yana Ulm’da büyük ilgi görerek sergileniyor. Otoriter güçlere Başkaldırı, Direniş ve Sivil İtaatsizlik tarihsel süreç içinde çeşitli ülkelerde nasıl biçimlendiriliyor? Bu tema görsel sanatlarda, resim, grafik tasarım, foto montaj, afiş ve posterlerler, el ilanları, duvar yazıları, video yerleştirmeleri, animasyon filmlerinde nasıl ele alınıyor? Barış, demokrasi, çevre, direniş, insan hakları, kadınlara özgürlük ve eşitlik gibi izlekler nasıl gündeme geliyor? Direniş hareketlerinin içinde hangi göstergeler, simgeler ve kodlar, sloganlar nasıl kullanılıyor? Ulm’da Nisan 2023’e kadar kadar sürecek olan bu politik sergiyi izlerken şiddet dolu bir dünyada direnişin farklı yüzleri ve boyutlarıyla karşılaşıyoruz. Ancak çok çarpıcı ve düşündürücü olan bu sergiyi dolu dolu yaşayabilmek için iyice zaman ayırmak gerekiyor, çünkü böyle bir sergide sosyal, politik ve tarihsel artalan bilgileri ister istemez önem kazanıyor.
KADINLARIN VAR OLMA MÜCADELESİ
Serginin en çarpıcı yanı güncel çatışmalara ve savaşlara geniş çapta yer vermesi. Beni bu sergide en çok etkileyen ülkesinden kaçmış olan İranlı yazar ve sanatçı Jinoos Taghizadeh’in İran Günlüğü oldu. Tanıdıklarının, arkadaşlarının yaşadıklardan derlediği ve resimlendirdiği İran Günlüğünü okurken kendimi birden aylardır süren eylem hareketinin içinde buldum.
Dört aydır kadınlar İran’da yaşamları pahasına tarihi yazıyorlar. Bizde ısıtılıp ısıtılıp öne sürülen başörtüsü simgesi siyasi bir oyuncak haline gelirken, İran’da kadınların var olma savaşına dönüşüyor. Kadının kapatılmasına karşı eylemlerde bizi artık yok saymayın, biz görünür olmak istiyoruz mesajı veriliyor. İranlı kadınların zorunlu başörtüsüne hayır eylemiyle başlayan başkaldırıları şiddet dolu İslam yönetimine karşı bir protestoya dönüştü.
Üniversite öğrencileri kampüslerde protesto gösterileri yapıyorlar, esnaflar kepenklerini kapayarak eylemlere destek veriyor. Gençler cep telefonlarına kaydettikleri tüyler ürpertici görüntüleri bütün dünyayla paylaşıyor.
22 yaşındaki protestocu Mehsi Amini’nin polis tarafından gözaltında öldürülmesinden sonra çığ gibi büyüyen eyleme toplumun her kesiminden, her yaştan sadece kadınlar değil erkekler de katılıyor. Devlet televizyonunda ise Amini’nin dövüldüğü yalanlanarak genç kadının uyarılmak ve eğitilmek üzere karakola götürüldüğü orada kalp krizi geçirdiği iddia ediliyor.
Ancak ailesi Amini’nin hiçbir sağlık sorunu olmadığını söylüyor.
İRAN GÜNLÜĞÜ
Bu olaydan sonra yüzlerce kişinin öldürüldüğü, binlerce kişinin yaralandığı ya da göz altına alınıp tutuklandığı sokak çatışmaları gün geçtikçe daha da yaygınlaşırken, Avrupa ülkeleri olup bitenlere her zamanki gibi sessizce seyirci kalıyor. Bu yazımda İran Günlüğü sergisinden bazı anları okuyucuyla paylaşıyorum: “Yazar ve gazeteci Sepideh Resnou işine giderken tutuklandı. İki hafta sessizlikten sonraişkence görmüş mosmor bir yüzle televizyonda pişman olduğunu söyledi…”
“Geleceği anlattığımı hayal ediyorum. Ya Mahsa cinayeti unutulursa? Her şey yine eskisi gibi normalleşirse, sıradanlaşırsa unutmayı anlatacağım, bir acının başka acılarla üstünün nasıl kapatıldığını anlatacağım”.
“Her yerde kadınlar saçlarını kesiyorlar. İçerinde ünlü kişiler de var, sinema ve tiyatro oyuncuları, sanatçılar…Acaba bu kez dünya sesimizi duyacak mı?
“Ülkem yabancı kokuyor, bu Karaj’da öldürülen 16 yaşındaki Sarina’nın son mesajı…Bizim mahalle sakin. Annem evde olup olmadığımı kontrol etmek için sudan bahanelerle ikide bir de telefon ediyor. Çıkacak olusam anneme başımın ağrıdığını, ilaç alıp erken yatacağımı söylerim”.
“Maral’dan haber geldi. Bana yazdıklarını silecekmiş. Sohbet gruplarından hemen ayrılmam için beni uyardı. Grubumuzdakilerin çoğu tutuklanmış. Sokakta değil, hayır, evlere baskın yapmışlar, bütün cep telefonlarını, dizüstü bilgisayarları, hard diskleri almışlar.”
“Saat 17 de interneti kapadılar. Bunun anlamı ne? Kapalı kapıların ardında kan mı dökülecek? 2019 Kasım’ında 3 gün içinde 1500 kişiyi öldürmüşlerdi. Bütün dünya sessiz kalmıştı…”
“Öldürülenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Mino M. Adlı bir kadın öldürüldü. Kızı, elinde kökünden kesmiş olduğu saçlarıyla kameraya bakıyor. O daha bir çocuk. Öfke dolu yüzü ve hüznü ile Antigone’yi hatırlatıyor”.
“İmam Hüseyin’in öldürülüşünün 40.yılı dini bayram günü. Her yerde matem havası. Siyah bayraklar…Dışarı çıktım hastane yolunda eylemcilere karıştım. Güvenlik kızın (Mahse’nin) tutuklanma sırasında öldüresiye dövülmediğini kanıtlamak için eylemcilere saldırdı. Sopalar, biber gazı…Şiddet böylesine açık açık sergilendiğine göre, acaba saldırılar kimsenin izlemediği anonim bir ortamda nasıl yaşanıyordur?.. Eylemden dönüşte taksiye atladım. Taksici para almadı benden. Tatil günleri çalışmıyormuş. Sadece birileriyle konuşmak için çıkmış dışarı. Öldürülen kızın kendi kızının yaşında olduğunu söylerken göz yaşlarını tutmaya çalışıyordu.”
“Eylemlere katılmayan hiçbir şehir, hiçbir mahalle kalmadı. Ama ölülerin sayısı günden güne artıyor….Babak beni hava alanından aldı. Eylemden geliyordu. Yaklaşık yüz bin kişi varmış eylemlerde, kıyamet kopuyormuş. Arabasının arkasında üst üste yığılmış Kadın Yaşam Özgürlük, İslam Yönetimine Elveda, Adını Söyle: Mahsa Amini yazılı posterler vardı”.
“Devrimi yaşıyoruz, korku ve baskılarla dolu bir dönemin sona ermesini, dini faşizmin bitmesini..Bu nedenle artık adımı gizlemiyorum. Ben Jinoos Taghizadeh’im, günlükte anlattığım her şey gerçek, sadece adları değiştirdim”.
Protesto Tasarımı sergisini gezerken yakın tarihimizi eylemcilerin ve direnişçilerin açısından gösteren bir serginin ne kadar çarpıcı olduğunu düşündüm. Ama bu tür sergiler ancak demokrasinin kök salmış olduğu ülkelerde yapılabiliyor. Oradaki insanlar ise öylesine güven dolu ve rahat bir ortamda yaşıyorlar ki gösterilenler onlara çok uzak geliyor. Öte yandan savaşlar, iklim krizi, zorunlu göç vb. sorunlar dünyada olup biten her şeyin birbirine bağlı olduğunu göstermiyor mu?