Ekonomi

Feministler, IMF’nin toplumsal cinsiyet stratejisini reddediyor | GUNDEM.WiKi

Uluslararası Para Fonu (IMF) Yönetim Kurulu tarafından 22 Temmuz’da onaylanan, 28 Temmuz’da ilan edilen Toplumsal Cinsiyetin Anaakımlaştırılması Stratejisi, tüm dünyadan feministlerin tepkisini çekti. Bu stratejiyi reddettiklerini duyuran feministler, #NotWithOurName (Bizim adımıza değil) etiketiyle kampanya başlattı.

Kadın İşçi’den Sevgim Denizaltı’nın çevirisine göre Kampanya kapsamında, 6 Ekim’de IMF yöneticilerine hitaben kaleme alınan bir açık mektup yayımlandı. Mektupta IMF’nin, kurulduğu günden bu yana kadınları yoksullaştıran, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini derinleştiren politikalar ürettiğine ve bu politikaları gelişmekte olan ülkelere dayattığına dikkat çekildi. Dünyanın dört bir yanından 170’in üzerinde feminist örgüt ile çok sayıda bağımsız feministin imzaladığı mektupta, IMF’nin toplumsal cinsiyet eşitliğini araçsallaştıran bu ikiyüzlülüğüne karşı feministlerin sessiz kalmayacağı vurgulandı.

“Feministler IMF’nin Toplumsal Cinsiyetin Anaakımlaştırılması Stratejisi’ni reddediyor: #BizimAdımızaDeğil” başlığını taşıyan açık mektup şöyle:

TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMININ LİBERAL YORUMU

Biz, aşağıda imzası bulunan feminist örgütler, ağlar ve bireyler adına, IMF’nin yeni Toplumsal Cinsiyet Stratejisi’yle ilgili temel kaygılarımızı size yazıyoruz. Bu kaygılar, hem stratejinin içeriğine hem de belirtilen uygulama planlarına ilişkindir ve bizim bu stratejiyi şiddetle reddetmemizin nedenidir.

Birincisi; IMF, üye devletlerinin yasal olarak bu yükümlülüklere bağlı olmasına karşın, BM Şartı’nda ve uluslararası insan hakları hukukunda yer alan insan hakları çerçevesine uymayı reddetme konusunda tarihi bir sicile sahiptir. IMF’nin kendisi, 1944’te Birleşmiş Milletler Bretton Woods Konferansı’nda, BM’nin himayesinde kuruldu. Dolayısıyla IMF’nin -BM’nin uzman bir kuruluşu olarak- BM Şartı ile insan hakları dâhil uluslararası hukuka uygun hareket etme konusunda yasal sorumluluğu bulunuyor.

Bazı BM İnsan Hakları Raportörleri, IMF’nin ‘tüm insan haklarının birbiriyle bağlantılılığını ve bölünmezliğini’ kabul etmeyen toplumsal cinsiyet stratejisinin sorunlu yapısına dikkat çekti. Bunun yerine strateji, toplumsal cinsiyet eşitliği gündeminin metalaştırılmasını ve IMF politikaları nedeniyle güvencesiz koşullarda yaşayan kadınların yaşamlarının finansallaştırılmasını empoze etmek için toplumsal cinsiyet kavramının liberal bir yorumunu teşvik ediyor. Biz, feminist ilkelere bağlı örgütler olarak ‘Bizim Adımıza Değil’ diyoruz.

FON’UN TAVSİYELERİ KADINLARI YOKSULLAŞTIRIYOR

İkincisi; IMF’nin bu stratejide toplumsal cinsiyete yönelik araçsal yaklaşımının bir özelliği de, kadınların işgücüne katılımını dar bir bakış açısıyla, ekonomik büyümeye hizmet ettiği ölçüde ele alması. Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) endeksleriyle ölçülen ekonomik büyüme göstergeleri üzerindeki nicel etkisine bakmaksızın, toplumsal cinsiyet eşitliğinin önceliğini ve geçerliliğini tanımıyor.

IMF’nin mali, parasal ve yapısal politika tavsiyeleri ve değerlendirmeleri, kadınların ekonomik ve sosyal hakları, geçim kaynakları ve refahı üzerinde –ampirik olarak belgelenmiş- olumsuz etkileri olan 40 yıllık kemer sıkma politikasına dayanıyor. Bu nedenle Fon, yoksulluğun ve çok boyutlu eşitsizliklerin kadınlaşmasında etkili oluyor. Ekonomik kalkınma stratejilerinin ise kadınlara hiçbir yararı yok. Örneğin, hükümetlerin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşma ve insan hakları yükümlülüklerini yerine getirme yetisi, uluslararası kreditörlerin çıkarına dış borç ödemesine öncelik verilmesi yoluyla sistematik olarak baltalanırken, bunun sonucunda ortaya çıkan ayarlamaların ve tasarruf tedbirlerinin bedelini marjinalleştirilen topluluklar ve özellikle de kadınlar ödüyor.

IMF’nin hükümetlere tavsiyelerde bulunurken temel öncelik olarak “ekonomik büyüme” üzerine yaptığı vurgunun –özellikle de insanların ve gezegenin refahının değil kârın öncelenmesi sonucunda ortaya çıkan çevresel tehlikeler bağlamında- modasının geçmiş olduğu da kanıtlandı.

BİR AVUÇ ZENGİN ÜLKE KARAR VERİYOR

Üçüncüsü; IMF’nin demokrasi açığı, onun gelişmekte olan ülkelerde toplumsal cinsiyet eşitliğini ve kadınların insan haklarını iyileştirme rolü için uygun olmadığını gösteriyor. IMF’nin Yönetim Kurulu aracılığıyla yürüttüğü yönetim mekanizması, tartışmasız şekilde G7 ülkelerine dönük. Dünyadaki neredeyse tüm ülkeler üye olmasına rağmen ekonomik güç, oy verme gücünü belirliyor. Bir avuç zengin ulusun hem IMF hem de Dünya Bankası’ndaki oyların yarısından fazlasını kontrol ettiği ve yalnızca ABD’nin Kurul kararları üzerinde veto yetkisine sahip olduğu eşitsiz ve demokratik olmayan bir karar alma süreci söz konusu.

Birlikte dünya nüfusunun yüzde 85’ini oluşturan gelişmekte olan ülkeler ise azınlık payına sahip. Kişi başına düşen oy dağılımına bakarsak, eşitsizliklerin gerçekten aşırı boyutta olduğu ortaya çıkıyor: Küresel Kuzey’deki ortalama bir kişinin sahip olduğu her oy için Küresel Güney’deki ortalama bir kişi, bir oyun yalnızca sekizde birine sahip. Bu ırksallaştırılmış bir eşitsizlik ve bugün uluslararası ekonomi yönetiminin kalbinde görülen birçok ekonomik ırkçılık türünden biri.

Sonuç olarak, sömürge döneminde zenginleşen ülkeler artık küresel ekonominin kurallarını belirleme konusunda orantısız bir gücü ellerinde bulunduruyor. Eşitsizlik eşitsizliği doğuruyor.

IMF kurulurken çok az Küresel Güney ülkesinin, BM Bretton Woods Konferansı’ndaki kuruluş etkinliğinde kendilerini bağımsızca temsil edebildiğini not düşelim. Afrika kıtasından yalnızca Etiyopya davet edilirken Hindistan, Britanya İmparatorluğu’ndan bir temsilci tarafından temsil edildi. Bu nedenle, IMF’nin sömürge mirasını ve bu mirasın hâlâ gelişmekte olan dünyayı nasıl şekillendirdiğini ve etkilediğini inkâr edemeyiz. Bunlar, IMF’nin Toplumsal Cinsiyeti Anaakımlaştırma Stratejisi’nin içeriğini ve uygulamasını da belirliyor.

ZAMBİYA VE SRİ LANKA’DA YAŞANANLAR ORTADA

Dördüncüsü; BM tüzüğüne dayalı insan hakları yükümlülüklerini yerine getirmek; ekonomik, sosyal ve kültürel hakları gerçekleştirmek için mevcut kaynakların azami ölçüde kullanımı da dâhil olmak üzere, yasal bir zorunluluktur. Yine de IMF, bir yandan ülke düzeyinde halk ve halkın temsilcileri tarafından meşru kabul edilmeyen kemer sıkma rejimlerini uygularken, bir yandan da borçları hafifletme çabalarına ve borç iptali çağrılarına aldırış etmeden gelişmekte olan ülkeleri borçlanmaya itiyor.

Ayrıca Küresel Güney için ‘borcun hafifletilmesi ve borç iptali, fazla vergilerin kaldırılması, artan gelir ve sermayenin vergilendirilmesi, yasadışı finansal akışlarla mücadele vb.’ye dayalı feminist, adil, eşit bir kurtuluş için geliştirilen alternatifler, IMF tarafından izlenmiyor ve tutarlı şekilde desteklenmiyor. IMF’nin kendi araştırması bile kemer sıkma politikalarının başarısızlığına işaret ediyor, ama bunun IMF’nin ülke bazlı koşulluluklarına[ii] yansıdığını görmüyoruz.

Bunun son örneklerinden biri Zambiya’da yaşandı. Koşulluluk, en yoksullara zarar veren katma değer vergisini artırdı ve kamu sektörünü, alacaklılara ödeme yapabilmek için mali fazla verme amacıyla kesintiye uğrattı. Benzer bir durum, kamu hizmetlerinin çoğunun kemer sıkma önlemlerinden etkilendiği, açlığın ve yoksulluğun giderek arttığı, ağustos ayı itibarıyla enflasyonun yüzde 64,3’e yükseldiği Sri Lanka’da görülüyor.

Bu arada IMF’nin kendisi, ne tüm kreditörlerin katıldığı çok taraflı bir borcu yeniden yapılandırma mekanizmasını ne de borç sıkıntısı çeken ülkeler için anlamlı bir borç indirimi ve iptalini destekliyor. Borç sürdürülebilirliği, hayatın sürdürülebilirliğinden önce gelmemeli! Bu nedenle Borç Sürdürülebilirlik Analizi’nin (DSA) toplumsal cinsiyet eşitliği, insan hakları ve iklim değişikliğiyle ilgili taahhütler için gerekli olan kamu finansmanı değerlendirmelerini içermesi gerektiği açık.

DÜNYA NÜFUSUNUN YÜZDE 85’İ ‘KEMER SIKACAK‘

Beşincisi; kamu hizmetleri ve sektörlerindeki bütçe kesintilerinin toplumsal cinsiyet eşitliği üzerindeki etkileri, kamudaki maaşların azaltılmasının yanı sıra azalan oranlı vergilendirme[iii] ve emek piyasasının esnekleştirilmesi, şu an birçok gelişmekte olan ülkede temel hizmetlere erişimin azalması, geçim kaynaklarının yitirilmesi, ücretsiz emeğin ve zaman yoksulluğunun artması yoluyla gerçekleşiyor.

‘Kemer Sıkmaya Son: Bütçe Kesintileri ve Zararlı Sosyal Reformlar Üzerine Küresel Rapor’ adlı yeni bir rapor, dünya nüfusunun yüzde 85’inin, 2023 yılında da kemer sıkma önlemlerinin pençesinde yaşayacağını gösteriyor. Bu eğilim, küresel nüfusun yüzde 75’i (129 ülke) için en az 2025 yılına kadar devam edecek gibi görünüyor.

Gelişmekte olan dünyada, tarihsel olarak ücretsiz bakım ekonomisini destekleyen kilit önemdeki maliye politikası araçları, kamu sistemleri ve hizmetlerine yönelik eksiksiz şekilde sürdürülen uzun vadeli kamu yatırımlarıdır. IMF’nin kredi kayıtları, izleme ya da teknik danışmanlık yoluyla ‘mali uyum’ üzerindeki ısrarlı vurgusu, tam da bu tür mali araçları baltalıyor.

Örneğin hemşirelerin yüzde 85’inin kadın olduğu Ekvador’da, 2019 yılında yaklaşık 3 bin 680 sağlık çalışanı işten çıkarıldı. Bu sayı, kamudaki toplam işten çıkarmaların yüzde 29’una tekabül ediyor. Bu işten çıkarmaların 2020 yılında Covid-19 kaynaklı ölüm oranını nasıl artırdığına ilişkin ampirik kanıtlara rağmen, temel halk sağlığı çalışanlarının işten çıkarılması 2020 ve 2021’de de devam etti.

‘PEMBEYE BOYAMA’ PROGRAMI

Altıncısı; bu toplumsal cinsiyet stratejisi, ‘sorun’un çok yanlış ve tehlikeli bir biçimde yanlış teşhisine dayanıyor. IMF’nin görüşüne göre, kalıcı toplumsal cinsiyet eşitsizliği, makroekonomik politikayla yalnızca teğetsel olarak ilişkilidir. Oysa aslında, IMF’nin izlediği ve uyguladığı makroekonomik politikalar bu eşitsizliklerin temel nedenidir. Önde gelen uluslararası bir finans kurumu olarak IMF, Küresel Güney’de kadınların insan haklarına yönelik ihlallerden sorumludur.

IMF’nin önerdiği ‘çözüm’; insan hakları, cinsiyet eşitliği ve çevresel kriterler merceğiyle Fon’un portföyüne yönelik bir iç revizyonu içermediği gibi, aynı politika çerçevesini zararlı etkileriyle, ülkelerin politik alanına daha fazla dahil olarak sürdürmeyi öneriyor. Bunun yalnızca sorunu daha da kötüleştireceği açık.

Yedincisi; bu yeni stratejinin içeriği, gelişmekte olan ülkelerin politika alanına ve ekonomik egemenliğine daha fazla tecavüzü teşvik eden bir ‘pembeye boyama’ (pinkwashing) programını gösteriyor. Bu haliyle Toplumsal Cinsiyet Stratejisi, sorunlu bir ‘görev genişlemesi’ni temsil ediyor. Bir kurum olarak Fon’un, toplumsal cinsiyet uzmanlığına ve Strateji belgesinde de belirtilen gerekli yetkiye sahip olmadığını vurguluyoruz. Feminist ekonomi anlayışının ve profesyonel eğitimin eksikliği, IMF’nin kadınların insan hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğini yapıcı bir şekilde ele alma konusundaki meşruiyetini ciddi şekilde sorgulatıyor.

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİ ARAÇSALLAŞTIRIYOR

IMF’nin zengin ülkelerin ve finansal piyasa aktörlerinin çıkar ve önceliklerine hizmet etme konusundaki tarihi sicili ve kendi portföyüne ilişkin hesap verebilirliğindeki eksiklik (aynı zamanda çevresel bütünlük kriterlerine uymuyor ve bu nedenle hâlâ biyoçeşitliliğe zarar veren, fosil yakıta dayalı yatırımları teşvik ediyor), bize toplumsal cinsiyet eşitliğinin, herhangi bir uzmanlık olmaksızın açıkça ülke düzeyinde liberal önlemleri daha fazla dayatmak için kullanıldığını düşündürtüyor.

IMF Toplumsal Cinsiyet Stratejisi sorunludur, çünkü Küresel Güney ülkeleri için yeni mali koşulluluklar yaratmak amacıyla bir başlangıç noktası olarak toplumsal cinsiyet eşitliğini özellikle seçerek araçsallaştırıyor. IMF’nin, on yıllardır tüm dünyadan toplumsal hareketler ve ilerici akademik çevreler tarafından eleştirilen yeni sömürgeci ve patriyarkal dinamiklerini pekiştiriyor.

Ayrıca toplumsal cinsiyet konusunda “tavsiyelerde bulunmak” için ulusal düzeyde IMF personelinin artırılmasını teşvik etmek, IMF’nin makroekonomik istikrar ve uluslararası para-maliye politikası işbirliğiyle ilgili yetkisinin çok ötesine geçiyor. Bu yetki ihlalinin yanı sıra -CEDAW, Pekin Platformu, sürdürülebilir kalkınma hedefleri, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine çalışan ulusal bakanlıklar ve yerel düzeyde feminist/kadın hareketleri gibi- kurumsal mekanizmalar, yasal düzenlemeler ve köklü süreçlerin oluşturduğu mevcut birikimi de baltalıyor.

ÖNCE KEMER SIKMA POLİTİKALARINA SON VER

1-Toplumsal cinsiyet eşitliğini ve kadın haklarını ilerletmenin bir aracı olarak IMF’nin Toplumsal Cinsiyet Stratejisi’ni reddediyoruz. IMF’yi, on yıllardır mali konsolidasyon[v], enflasyon hedeflemeleri ve yapısal reform koşulluluklarıyla toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların ekonomik/sosyal hakları üzerinde yarattığı tahribatı ele almaya çağırıyoruz. Eğer IMF gerçekten toplumsal cinsiyetle ya da toplumsal cinsiyet eşitsizlikleriyle ilgileniyorsa, gelişmekte olan ülkelerde toplumsal cinsiyet eşitliğine katkıda bulunacak olan şey, özellikle de çoklu ve kesişen krizlerin yaşandığı bu dönemde, IMF’nin kemer sıkma politikasında yapılacak sistematik değişikliktir.

2-Bu stratejiye ilişkin ilgili aktörlerle, özellikle de gelişmekte olan ülkelerden feminist örgütler ile kadın ve kız çocuklarının insan hakları örgütleriyle kapsamlı bir fikir alışverişinde bulunulmamış olmasını kınıyoruz.

3-IMF’nin, feminist hareketin var olan uzmanlığını, kadın hareketinin on yıllardır süren mücadelesiyle kazanılmış ilerici kurumsal mekanizmaları baltalayarak, gelişmekte olan ülkelerde varlığını büyütmek için ileri sürdüğü sömürgeci bahaneleri özellikle reddediyoruz.

4-IMF’nin özellikle ekonomik kriz ve gerileme dönemlerinde mali konsolidasyona yönelik tutumu hakkında ciddi bir değerlendirme başlatmasını talep ediyoruz.

5-IMF’den insan haklarıyla uyumlu; ekonomik, toplumsal cinsiyet, çevresel ve dağılım adaleti ilkeleriyle tutarlı olacak şekilde kendi yönetimi, mekanizmaları ve politikalarında iç revizyon başlatmasını talep ediyoruz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu