Annesi gospel şarkıcısı Cissy Houston, Whitney’i 60’ların Newark gettosunda büyüttü. Ünlü Dionne Warwick ile Dee Dee Warwick Whitney’in akrabalarıydı. Cissy kızını aşırı bir disiplinle yetiştirdi.
Ona sürekli “Tanrı seni seçti, Tanrı’nın eli senin üzerinde” diyerek aklıyla, ruhuyla, yüreğiyle şarkı söylemesini öğretti. Whitney kilise korosunda ilahiler söyledi, Hıristiyan ailesi onu iyi eğitim alması için Katolik okuluna yolladı. Ebeveynlerinin ayrılması onu çok üzdü, en iyi arkadaşı Robyn’in yanına taşındı, lezbiyen ilişkisini tutucu Amerika’dan gizleyerek yaşadı. Siyahi Whitney Amerika’nın sevgilisi olmayı başardı.
Whitney yan evdeki komşu kızı gibiydi. Ne cinsel ne de ırksal açıdan tehditkâr değildi. Beyaz erkekler rahatça bu güzel siyahi kadınla ilgili fanteziler kurdular. Siyahiler için müzikten daha çok şey ifade ediyordu. Superbowl’da söylediği Amerikan ulusal marşı onun yorumuyla yüceldi.
İKİ BİLİNÇ…
Devletin kendilerine karşı kullandığı şiddetten ötürü marşı sevmeyen siyahi topluluk Whitney’in yorumundan sonra marşla bütünleşti. Dünyanın en güzel kadınlarından biriydi, yetenekliydi, zengindi, Afroamerikalı olduğu için iki bilince sahipti. Başrolde oynadığı Bodyguard (1992) filmi izleyici rekoru kırdı, I Will Always Love You şarkısı tüm dünyada hit oldu.
Aile olmayı çok isteyen Whitney rapçi Bobby Brown’la evlendi, Bobby karısının şöhretini kıskandı, ona şiddet uyguladı. Evlilik masalına inanmıştı, annesi gibi ailesini parçalamak istemiyordu. Bodyguard’ın dünya turundan sonra uyuşturucu kullandığı için sesinde sorunlar başladı.
1994’te Nelson Mandela için Güney Afrika’ya giden ilk büyük yıldızdı. Yaşamı süresince kim olduğunu aradı, yeteneği, güzelliği, zenginliği, övgüler onu kurtaramadı. Annesiyle Robyn dışında herkes onu sömürdü, kızına prensesim diyen babası ondan para çaldı. Rehabilitasyon tedavileri faydalı olmadı. Hep eve dönüş yolunu aradı. Kendine çok zarar verdi, sürekli şeytanlarından kaçtı.
Whitney Houston, Michael Jackson, Prince’in aileleri daha iyi bir yaşam için, ABD’nin güneyinden kuzeyine göç ettiler. Ayrmcılıktan, ırkçılıktan, esaretten kurtulmak, çocuklarını tam bir Amerikalı gibi yetiştirmek istiyorlardı. Amerikan Rüyası hüsranla bitti, üçünün de yaşamı aynı şekilde sona erdi.
SEVGİ, ŞEFKAT…
Afroamerikalı güçlü kadınları (Harriet, Eve’s Bayou) anlatan Kasi Lemmonsı I Wanna Dance With You’da Whitney’in çocukken Dee Dee Warwick tarafından taciz edilmesine değinmeden, uyuşturucu bağımlılığını arka fonda işleyerek sevgi, şefkat, aile, yuva arayışını klasik, etkileyici bir anlatımla irdeliyor. Whitney rolünde İngiliz oyuncu Naomie Ackie olağanüstü bir yorum sunuyor.