Çin, yaklaşık üç yıl önce virüsün ortaya çıktığı Wuhan kentinde kapanmaya giden ilk ülkeydi. Daha sonra hızla tüm bir Hubei bölgesi kapatıldı.
Ancak şimdi, dünyanın geri kalanı yaşama devam ederken, Çin yine tekrar tekrar hiç sevilmeyen kapanmalara gitti. Birçok kişi ise “Neden?” diye soruyor.
Pandeminin ilk günlerinde virüsün durdurulamayacağı çok net bir şekilde görülmüştü. Soru hızla “Virüsle nasıl yaşarız?” şeklinde sorulmaya başlandı.
Dünyanın büyük kısmı net bir amaçla yaşamlara sıkı kısıtlamalara getirdi; Covid aşısının geliştirilmesi ve uygulanması için zaman kazanmak. Amaca giden bir araçtı. Bağışıklık geliştiğinde kısıtlamalar gevşetildi ve yaşam normale döndü.
Çin bilerek virüsü tam olarak baskılama ya da “sıfır Covid” stratejisini seçti ve buna bağlı kaldı. Sorun ise virüsü tamamen yok edemiyordunuz ve her seferinde yeni kapanmalar gerekiyordu.
Çin istese bile, aşı programının zayıflığı, sıfır Covid politikasının terk edilmesinin şu anda büyük ölümlere yol açabilecek olması anlamına geliyor.
YENİDEN AÇILMA ÇIKMAZI
Çin’in hem kullanılan aşılar hem de aşıları en tehdit altındakilere ulaştırma anlamında zorlukları var.
Çin kendi aşılarını geliştirdi; CoronaVac ve Sinopharm. Bu aşılar, bazılarının ileri sürdüğü gibi işe yaramaz değil. Ancak dünyanın geri kalanında kullanılanlar kadar da iyi değiller.
Çin’in aşılarında koronavirüsler tamamen alınıyor, öldürülüyor ve vücudu tüm virüsle savaşabilmesi için eğitiyor. Pfizer ve Moderna’da kullanılan mRNA aşı teknolojisi ise bağışıklık sistemini, sadece virüsteki diken proteinine saldırması için eğitiyor. Bu kısım, vücudumuzdaki hücreleri enfekte eden başlıca nokta.
Kritik noktaya odaklanmak yerine virüsü bütün olarak hedef almak, daha az koruma sağlayan fark olabilir.
Lancet dergisinde yayımlanan, Hong Kong’tan alınan verilere göre Pfizer/BioNTech’in iki dozu ağır hastalıklara ve ölüme karşı % 90 koruma sağlıyor. Sinovac’ın iki dozu ise % 70 koruma veriyor.
Daha etkisiz bir aşı kullanmak, aynı etkiyi sağlamak için nüfusun daha da büyük bir kısmını aşılamak zorunda olmak anlamına geliyor.
Çin’deki sorunsa, Covid’den ölmesi çok daha muhtemel, çok daha az sayıda yaşlının aşılanmış olması.
Sıfır Covid politikasının avantajı çok az kişinin ölmüş olması. 1,4 milyar nüfuslu ülkede kayıtlara geçen 5 bin dolayında ölüm, 67 milyon nüfuslu İngiltere’deki 170 bin ölümden çok daha etkileyici.
Ancak virüsü durdurmak, aynı zamanda hastalığın geçirilmesiyle oluşan doğal bağışıklığın çok daha geride kalması anlamına geliyor.
Çin, genel olarak virüse karşı korumasız ve bu da ülkeyi büyük bir sorunla karşı karşıya bırakıyor.
Omicron gibi yeni varyantlar, üç yıl önce ortaya çıkan ilk virüse göre çok daha hızlı yayılıyor ve ülkeye girmesi sürekli bir risk.
Tam olarak aşılanmak ve hatırlatıcı doz almak yaşamları kurtarsa da, virüsün yayılmasını engelleyemiyor. 8 milyar nüfuslu dünyada virüsün girmesini önlemek zor.
Çin, virüs ilk görüldüğünde kapanmaya gitmezse, pandeminin ilk günlerindeki dehşeti yaşama riskini alıyor.
Nature tıp dergisinde Mart ayında yayımlanan tahminlere göre, sıfır Covid politikasını sona erdirmek, yatak kapasitesinin 15 kat fazlası hastanede bakıma ihtiyaç duyan hasta ortaya çıkartabileceğinden, hastanelerin bu durumla başa çıkması zor. 1,5 milyon dolayında kişinin ölebileceği tahmin ediliyor.
Sonsuza kadar kapanmaya gitmek ve ülkenin bağışıklık sorununu çözmek arasında bir seçim yapılması gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü bile sıfır Covid politikasının sürdürülebilir olmadığını ve vazgeçilmesi gerektiğini söylüyor.
Diğer bazı ülkeler, “sıfır Covid” politikasından, virüsle birlikte yaşamaya başarılı bir geçiş yaptı.
Hem Yeni Zelanda hem de Avustralya pandeminin başında sert politikalar izledi ve açılmak için aşıları kullandı.