Gezi Davası’nda ağırlaştırmış müebbet hapis cezası verilen iş insanı Osman Kavala tutukluluğunda 1826 günü geride bıraktı.
1 Kasım 2017’de “Gezi olaylarını finanse etme” suçlamasıyla tutuklan Kavala, Halk TV’den İpek Özbey, Fikret Bila ve Barış Pehlivan’ın sorularını yanıtladı.
Osman Kavala’ya sorulan sorular ve cevapları şöyle:
‘YENİ BİR EŞİK ATLANDI’
Tam 5 yıldır hapissiniz. ‘Dışarıda’ olan biteni nasıl izlediğinizi merak ediyorum. Örneğin sansür yasasının çıkarılması size önümüzdeki günlerle ilgili ne söylüyor?
Kavala: Salgınla ve ekonomide kötüleşmeyle yoksulluğun arttığını, yoksul ailelerin çocuklarının eğitimden mahrum kaldıklarını izlemek çok rahatsız edici oldu. Aynı şekilde kadın cinayetleri, katliam niteliğini alan iş kazaları haberlerini okumak ve hukuk devletine, demokrasi kurumlarına yönelik tahribatın artarak sürdüğüne şahit olmak da. OHAL yasalarını hariç tartışacak olursak bu yeni sansür yasası 80’li yıllardan bu yana gördüğüm, keyfi biçimde uygulanmaya en müsait, bu nedenle de ifade özgürlüğünü ve haber alma hakkına, yani temel hak ve özgürlüklere yönelik en ciddi tehdidi barındıran yasal düzenleme. Son dönem RTÜK uygulamalarıyla birlikte değerlendirilince yeni bir eşiğin atlanmış olduğu anlaşılıyor. Bunlara karşılık, muhalefet partilerinin temel demokrasi ilkelerini hayata geçirmek, hukuk devletini tesis etmek için birlikte çalışıyor olmaları bana büyük moral veriyor. 71 ve 80 darbelerini takip eden dönemlerde özgürlükler üzerindeki kısıtlamalar hafiflemişti. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası özgürlüklerin kısıtlandığı bir sürecin yaşanıyor olmasını oldukça olağanüstü bir gelişme olarak görüyorum.
‘İNANDIRICI OLSUN DİYE HAPİSTEN ÇIKARILMIYORUM’
Sizi hapiste tutarak İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 18’inci maddesi ihlal edildi… Onlarca diplomatik kriz oluştu. Sizce iktidar bunları neden göze alıyor? Sizi içeride tutmanın kime, nasıl bir mesajı var?
Kavala: Gezi davasının son perdesinde görüldüğü gibi, amaçlanan, seçilmiş birkaç kişiyi ağır cezalarla mahkum ederek iktidara karşı kitlesel protestolara katılanlara caydırıcı bir mesaj vermekti… Mantık dışı iddiaya dayanak olabilecek hiçbir delil, somut bilgi olmadığından Soros’un ismi kullanılarak bir kurgu oluşturuldu. İsmi kullanılarak diyorum, zira yargı sürecinin hiçbir aşamasında Soros şüpheliler listesine eklenmedi, tanık olarak dahi ifade vermesi talep edilmedi… Gezi parkına giderken yanımda poğaça götürmüş olmam, protestolara maddi kaynak sağlamış olduğumun somut delili olarak iddianamede yer aldı. Sanırım bu mantık dışı kurguya inandırıcılık kazandırmak için benim cezaevinden çıkmamam gerekli görülüyor. Cumhurbaşkanı birkaç defa cezaevinde olmamı suçluluğumun kanıtı olarak ifade etti. Malum, dış güçlerin hükümete karşı faaliyetler sürdürdüğüne dair siyasi propaganda sadece Gezi’yi itibarsızlaştırmak için değil, ekonomide kötüleşmeyi açıklamak, muhalefeti yerli ve milli olamamakla suçlamak için de kullanılıyor. Sanırım aynı zamanda “Biz faaliyetlerini sakıncalı bulduğumuz kişileri cezaevinde tutarız, AİHM kararları ve dışarıdan müdahaleler bunu engelleyemez” şeklinde bir mesaj da veriliyor…
‘YENİ BİR SİYASİ İRADE ÖZGÜRLÜĞÜN YOLUNU AÇAR’
Kemal Kılıçdaroğlu iktidara geldikleri zaman sizin özgürlüğünüze kavuşacağınızı söylüyor. Aksi durumda, yani iktidar tekrar kazanırsa akıbetinize dair tahmininiz nedir?
Kavala: Gezi davasında, benzer davalarda yargı mensupları bazen siyasi baskıdan çekindikleri için, bazen de yaptıklarından dolayı korunacaklarını bildiklerinden bu kadar rahatlıkla hukuk ilkelerini çiğneyebiliyorlar. Ülkemizde hukuk devletinin tesis edilmesi konusunda kararlı bir siyasi irade iktidara geldiğinde, yargıdaki iklimin hemen değişeceğine, sadece benim değil, cezaevinde hukuksuz olarak bulunan binlerce yurttaşımızın özgürlüklerine kavuşmalarının önünün açılacağına inanıyorum. İktidar bloğu seçimleri kazanırsa ve Yargıtay üzerinde ağır bir baskı oluşturulursa cezaevinde kalışım uzayabilir. Ancak hayatımın sonuna kadar burada kalacağımı sanmıyorum, aydınlık günleri göreceğimi tahmin ediyorum.
‘İLK ANNEMİ ZİYARET EDECEĞİM’
Bir gün özgürlüğünüze kavuştuğunuzda, “ilk şunu yapacağım” dediğiniz şeyler neler?
Kavala: Cezaevinde uzun süre kalınca kapalı bir yerde yaşamaya alışıyorsun. Çıktıktan sonra evimde, eşimle, dışarı çıkmadan birkaç yıl yaşayabilirim gibi hissediyorum! Ama, tabii, dostlarımı, çalışma arkadaşlarımı da çok özledim. İlk yapacağım, o zaman hala hayatta olacağını ümit ediyorum, annemi görmek olacak. Gezi parkı onun evine çok yakın. Sonra oraya gidip ağaçları seyrederim herhalde.
‘DERHAL SERBEST KALMAM GEREKİR’
Ne zaman serbest kalabileceğinizi düşünüyorsunuz? Seçimden önce böyle bir gelişme olabilir mi?
Kavala: Malum, derhal serbest kalmam gerekir. Ancak yargı süreci hukuk temelinde yürümediği için bir tahminde bulunamıyorum, böyle bir beklenti içine girmemeye de gayret ediyorum. İktidarın dış düşman söylemini seçimlerde de kullanacağı anlaşılıyor, seçimlerden önce bu söylemi zayıflatacak bir adım atacaklarını pek tahmin etmiyorum.
Muhalefetin, sivil toplum kuruluşlarının, uluslararası kuruluşların siz ve sizin gibi siyasi tutuklular için yeterli duyarlılığı gösterdiğini düşünüyor musunuz?
Kavala: AİHM kararlarından dolayı benim durumum, Selahattin Demirtaş’ın durumu, uluslararası kuruluşlar tarafından izleniyor, bu kararların gereklerinin yapılması talep ediliyor. Anayasamıza göre bağlayıcılığı olan AİHM kararlarını uygulamayan bir yönetimin uluslararası kuruluşlardan gelen mesajlardan etkilenerek hukuka uygun davranması pek olası değil. Kamuoyunca tanınmayan, başvuruları AİHM’de karar bağlanmamış birçok insan, somut delil içermeyen farklı suçlamalarla cezaevinde bulunuyor. Hukuksuz uygulamaların bu kadar yaygınlaşması “bizde yargı böyle” tavrına neden oluyor, hukuk ilkelerini benimsemiş, demokrasiye inanan birçok yurttaşımız, barolar ve hak örgütleri dışındaki sivil toplum kuruluşları, ağır hak ihlallerinin pasif izleyicileri haline geliyorlar. Tabii, tepki göstermeleri halinde kendilerine zarar geleceği endişesinin de suskunlukta payı oluyordur. Hukuksuzluklara karşı en etkili tepki gene muhalefetten, özellikle de CHP’den geliyor. Adalet yürüyüşü son derece önemliydi. Sonrasında da Kılıçdaroğlu hukuku savunmaya devam etti. Mustafa Yeneroğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun hak ihlalleri konusunda duyarlılıklarından da söz etmem gerekir. 6’lı masa bileşenlerinin bağımsız ve Avrupa normlarına göre çalışacak bir yargının oluşturulmasına öncelikli hedef olarak benimsemiş olmaları da oldukça umut verici.