Ekranların en sıra dışı isimlerinden olan, sözünü pek sakınmayan ve bu tavrını 90’lı yıllardan beri sürdüren bir isim olan Okan Bayülgen, şimdi yeni bir heyecan yaşıyor. Bayülgen, 17 Kasım’da İKSV Tiyatro Festivali’nde Shakespeare’in ünlü oyunu III. Richard’ın farklı bir yorumunu sahneye taşımaya hazırlanıyor.
Bayülgen’le yeni oyununu, hükümet tarafından kendisine uygulanan ambargoyu, dijital dünyayı ve Z kuşağını konuştuk.
Ünlü sanatçı kendisine yöneltilen ”Türkiye’deki mutsuzluk halini, kutuplaşmayı ve kültürel yozlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?’ sorusuna oldukça dikkat çekici bir cevap verdi. ”Bizim değişikliğe ve morale ihtiyacımız var” diyen Bayülgen, sözlerine şöyle devam etti:
”Bizim değişikliğe ve morale ihtiyacımız var ama önce değişikliğe ihtiyacımız var. Bir şeylerin değişmesi lazım. Bu talep hem gençlerden hem yaşlılardan geliyor. Herkeste böyle bir talep var. Şu anda isterseniz iktidar değişikliği anlayın isterseniz insanın kendini değiştirmesini anlayın ister hayat biçimini değiştirmek olarak anlayın. Değişikliğe ihtiyacımız var.”
İşte Bayülgen’in konuşmasından satırbaşları:
– 2016 yılında Altın Kelebek ödül törenini sundunuz, ben de izlemiştim. Zamandan, sunucudan, ekipten kaynaklı bazı hatalar olmuştu. Bir de zaman kısıtlaması vardı.
Zaman kısıtlaması yoktu. dört buçuk saat sürüyordu tören, ben iki buçuk saate indirmeye çalışıyordum. Organizasyonu ben yapmadım, oradaki problem şu oldu: Çok basit bir şey yapmıştım. “Ödülü almaya gelen salondan, ödül vermeye gelen kulisten geliyor. Sonra hepsi birden kulise gidiyorlar, ardından hepsi dönüp salona dağılıyorlar” gibi bir uygulama yaptırdım. O sırada ödül alan dizinin heyeti konuşma yapamadı.
Ben de sahnede değildim. Sonra bana baskı yaptılar, “Çık özür dile” diye. “Ben sahnede bile değildim, ben niye özür diliyorum” dedim. Kuliste sağa sola çekiştirmeler, müdahaleler olmaya başladı. Ben de biraz sarkastik bir konuşma yaptım diziyle ilgili, ama kötü bir şey söylemedim.
“CUMHURBAŞKANI’NA ŞİKAYET ETTİLER”
– Aslında sizin tutumunuz bu…
Yok canım, benim hiçbir suçum yok. Zaten ben kendi kendime kriz yönetebiliyorum ama bütün televizyon ve gazete yöneticileri toplanıp “Özür dile, özür dile” deyince şöyle düşünüyorsunuz: Televizyonu, gazeteyi kurtarayım. Ama hiçbiri beni kurtarmadı. Ben orada, beni Cumhurbaşkanı’na şikayet edip iki buçuk yıl ambargo uygulatanlara sinirlenmiyorum. Ben kendi tarafıma sinirleniyorum, çünkü o yöneticilerin baskısı yüzünden oldu bu.
Dünyadaki birçok ajans, İsveç devlet kanalı bile benimle röportaj yapmak istedi, çünkü bir ülkede bir gösteri insanı o ülkenin bir numaralı yöneticisi tarafından hedef alınıyor. Dedim ki, “Bu, bu ülkede yaşamanın bir bedeli.” Başka bir yerde bu traji komedyadır. O arada Bodrum’da İstanbul’un görmediği güzellikte büyük bir kabare açtım, kitaplar seslendirdim falan… Beraber televizyona iş yaptığım akranlarımın hepsi bıraktı sadece ben kaldım. Şimdi 30 yaşıma geri dönmüş gibiyim. Bunu Cumhurbaşkanımız sayesinde yaptım. Teşekkür ediyorum kendisine.