İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl 26’ncısı düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali “Kibarlık Budalası Remix” oyunuyla perde açtı. Toplam 24 oyun, performans ve dans gösterisinin bir araya getirileceği festival 26 Kasım’a kadar devam edecek.
Açılış oyunu; Molière’in doğumunun 400. yılında Fransız yazarın en sevilen oyunlarından “Kibarlık Budalası”nın “çağdaş!” bir uyarlaması. Oyunun yönetmeliğini M. Caner Alper ve Mehmet Binay üstleniyor.
“Kibarlık Budalası” saraya yanaşmaya çalışan bir yeni zenginin etrafında dönen olayların gülünç halini konu alıyor. Her Moliere oyununda olduğu gibi evin hizmetlileri ortalığı karıştırıyor ve herkesin başına çorap örüyor.
Günümüzde de bir sarayın olması tabii saraya ve iktidara göndermeleri de beraberinde getiriyor. Bu eleştirel bakış ve sahneden taşlama kısmı seyirciden alkışı aldı. AMA! Oyunun çağdaş yorumu bence sınıfta kaldı. Soylu değil ünlü, vals değil pop, yaklaşık 350 yıl önce yazılmış bir oyun bugüne deyim yerindeyse yüksek dozda bu kadar popüler bir şekilde sahneye taşınır mı? Evet tabii ki olur ama o ince çizgi geçildi mi komedi, komik bir hal alıyor ve sonuç hayal kırıklığı…
Oyun sahnelenirken çok sayıda seyircinin salonu terk etmesi ise üzücü. Seyirci ne kadar acı çekerse çeksin ortada bir emek var, sahnede de oyuncu. Bunu oyunculara saygısızlık olarak görüyorum. Oyunda rol alan oyunculara gelecek olursam, hepsi birbirinden başarılıydı. Kendilerine verilen rolleri tam anlamıyla yerine getirmişlerdi.
Yönetmenler olay örgüsüne sadık kalmış olsa da sahnelenme süreci tek kelimeyle vasat.
Oyunun konusuna gelecek olursak; 17. yüzyılda, Fransa’da geçiyor. Molière’in 1670 yılında kaleme aldığı oyun, gülmece türünde olup Paris başta olmak üzere Fransa’nın değişen çehresinin, el değiştiren zenginliğin ve gücün eleştirisi şeklinde yorumlanıyor. Cahil fakat saf, varlıklı orta sınıftan bir adam olan Mösyö Jourdain’in tek hedefi bir asilzade olmak. Soyluların yer aldığı sosyal statüye geçebilmek için elinden gelen her şeyi yapar. Aynı zamanda hedefinde soylu bir kadın olan Markiz’i baştan çıkarmak, kızını bir asilzadeyle evlendirmek gibi ara duraklar da yer alıyor. Kızı ise bir başkasını sevmekte, olaylar Jourdain’in dostu Kont, karısı ve hizmetçi çerçevesinde gülünç bir şekilde gelişmektedir.
Dekor yaratıcı, kostümler başarısız, müzikler eğlenceli… Sahnede canlı müzik yapan bir DJ’in olması çağdaş oyun sınırlarının ne kadar zorlandığının da bir göstergesi.
Klasik oyunlar, klasik olarak sahnelense ya da ufak tefek dokunuşlar yapılsa olmuyor mu acaba?