Türkiye

José Saramago’dan ‘Dul’ | GUNDEM.WiKi

EVLAT, AĞAÇ VE KİTAP!

Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada, Körlük, Görmek, Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş, Baltasar ile Blimunda, Filin Yolculuğu… ve diğer kitaplarıyla tanınan Nobel Ödüllü Portekizli yazar José Saramago’nun kaleme alıp yayımladığı ilk romanı Dul, yıllar sonra ilk defa başka dillerde de okurla buluşuyor. 1947 yılında, yani henüz 25 yaşındayken yayımladığı kitabın “kaderi”, aslında Saramago’nun da yolunu belirleyecektir.

Lizbon devlet hastanelerinin idari kısmında düşük bir maaşla kıt kanaat geçinen bir “işçi” olan Saramago’nun 1947 yılında önce kızı doğacak sonra ilk romanı yayımlanacaktır. Taşrada yaşadığı dönemde birkaç ağaç da diktiği için kendi ifadesiyle hayatta yapacak bir şeyi kalmamış gibidir… Çünkü Portekiz’de yaygın bir deyişe göre hayatta üç şeyi yapmadan ölmemelidir: evlat sahibi olmak, ağaç dikmek ve kitap yazmak.

Doğan çocuğuyla mutlu, diktiği ağaçlarla huzurlu olsa da yayımlanan kitabıyla ilgili pek de gururlu değildir Saramago. Sebebi ise kitabın az önce vurguladığımız kaderinde yatıyor niteliğinde değil.


KADERİN CİLVESİ!

Açıklayalım: Saramago genç bir “yazar adayı” olarak romanını bitirdikten sonra, António Maria Pereira ve Ortakları Basımevi’ne dosyasını gönderip bastırır. Ancak burası bildiğimiz anlamda bir yayınevi değil, daha çok matbaa kimliğinde bir kuruluştur.

Kaderin cilvesi, kitabı satın alanlardan biri, dönemin yayıncılarından Minerva Yayınevi’nin editörü Manuel Rodrigues’tir. Kitabı okuduktan sonra Saramago’ya, “Braga’daki Pax kitabevi aracılığıyla Dul’u satın aldığını ve yayınevinin bulunduğu Luz Soriano sokağına uğraması” gerektiğini söyleyen bir mektup yazar.

Aslında Saramago kitabı yalnızca António Maria Pereira’ya göndermiştir, ne Pax Kitabevi’nde satışa sunulduğundan haberi vardır ne de Manuel Rodrigues’e ulaşması için bir çabası olmuştur. Ama kader bu.

Saramago, Minerva’nın editörünün kendisine önereceği koşulları dinlemek üzere Luz Soriano’daki ofise gider. Rodrigues’in söyledikleri kısa ve nettir. Birincisi, kitabın basımı karşılığında herhangi bir telif ödemesi almayacaktır. İkincisi, birtakım ticari gerekçelerle (okuru etkileyecek bir isim olmadığı için) “Dul” adı yerine başka bir isim bulunmalıdır.


‘GÜNAH DİYARI’

Para meselesini çok önemsemeyen Saramago, Manuel Rodrigues’e bunu kabul ettiğini söyleyip elini sıkar, kitabı için de yeni bir isim bulacağını mırıldanır ancak editör boşuna uğraşmamasını çünkü kendisinin zaten bir isim bulduğunu söyler: “Günah Diyarı”.

Vaktiyle ağaç dikmiş, kısa süre önce bir kız çocuğu sahibi olmuş Saramago, hayatta yapması gereken üçüncü konuyu da sağ salim gerçekleştirdiğini düşünecektir. Kitabının yayımlatma başarısı ile artık “edebiyat dünyasının” kapılarının kendisine açıldığına inanarak oradan ayrılır.

Fakat daha sonra itiraf edeceği üzere “ikinci çocuğunun adı değiştirilmiştir” ve bununla ilgili ona hiç söz hakkı tanınmamıştır. Editörün “ticari albeni” dolayısıyla yaptığı değişiklik Saramago’nun içine sinmeyecektir.

Saramago yaşarken uzun süre kitabın yeniden yayımlanması için çaba sarfetmeyecek (ikinci basımı 1997’de sadece Portekizce yapılmıştır) ve roman kendi halinde bir “ilk kitap” olarak kenarda kalacaktır.


Fotoğraf: Vedat Arık

SARAMAGO’NUN ÖZEL ŞİFRELERİ!

Baştan belirtmeli, tüm Saramago külliyatı içinde düşündüğümüzde nitelik olarak hiçbir sorunu yok Dul’un. Portekiz taşrasında geçen bir çiftlik hikâyesi olmakla beraber, kendisi de bir çiftçi çocuğu olan Saramago’nun erken dönem eseri olarak okunmalı hatta. Bunu şundan söylüyoruz, ikinci romanı Ressamın Günlüğü’nü otuz yıl sonra yayımlayan ve ona “ilk romanı” gibi davranan Saramago aradan geçen zamanda hem politik olarak sosyalist çizgide bir bilinçlenme yaşayacaktır hem de çoğunlukla şiirler, tiyatro oyunları ve gazetelerde siyasi yazılar yazacaktır.

Dolayısıyla 25 yaşında kaleme aldığı ilk romanından sonra yazacağı metinler gerek politik açıdan gerek estetik açıdan bambaşka metinler olacaktır. Dul ise dil, anlatım açısından “klasik” bir kurguya dayanmakla beraber Saramago’nun özel şifrelerini de barındırıyor.

Kısaca özetlemeye çalışırsak, çiftliğin beyi Manuel Ribeiro aniden ölür. Kendisinin sıfırdan var ettiği, çorak topraklardan verimli bir araziye çevirdiği çiftlik “başsız” kalır. Dul eşi Maria Leonor işin başına geçecektir.

Genç dul bir yandan iki çocuğuyla ve onca çalışanı olan koca araziyle uğraşırken diğer yandan hâlâ genç bedeninin arzularını dizginlemeye çalışacaktır. Tabii taşrada yaşamanın etkisiyle çevrenin bilhassa yakın çevrenin (roman özelinde çiftlik çalışanlarının) cenderesi onu her geçen gün daha da zorlayacaktır.


GÜÇLÜ KADINLAR

Dul’da Saramago’nun diğer romanlarında karşımıza çıkan “kadın” (özellikle güçlü kadın) kahraman burada da kendini gösteriyor. Yine diğer romanlarında işlediği en önemli temaların başında “insan doğasının çirkinliği, vahşiliği, ikiyüzlülüğü” gelir.

Yaşanan olaylar karşısında insanın nasıl değişebileceğini, ne kadar kötücül, ne kadar çirkin olabileceğini işler Saramago. Dul’da da bunu ustalıkla gerçekleştiriyor ve hiçbir acemiliğe yer vermiyor.

José Saramago edebi hayatını “heykel” ve “taş dönemi” olarak ikiye ayırır. 70’li ve 80’li yılları üslup ve ele aldığı temalar yönüyle heykel dönemi olarak adlandırır ve Körlük ve Görmek ile başlayan 90’lı yıllar ve sonrasını ise “taş dönemi” olarak açıklar.

‘DUL’, SARAMAGO’NUN ‘TOPRAK’

DÖNEMİNİN BİR ÜRÜNÜ!

Temaları ve konuyu işleyiş biçimi değişecektir, dili ve anlatımı da. Bu yönüyle bakacak olursak Dul onun “toprak” döneminin bir ürünü olarak görülebilir.

Bu ilk eserinde Saramago’nun yetiştiği çevreden izler olduğu gibi, daha sonra kaleme alacağı birçok eserde karşımıza çıkan unsurların “ilk örnekleri” de karşımıza çıkacaktır. Dünyaca ünlü bir ustanın kaleminden yıllarca yeniden okunmayı bekleyen gizli bir hazine Dul

Dul / José Saramago / Çeviren: Bengi De Sá Matos Paixão / Kırmızı Kedi Yayınevi / 296 s. / 2022.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu