Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden iktisatçı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, halkın harcama sepetinde daha fazla ağırlığa sahip olan ürünlerin fiyatındaki yükselişlerin durumu daha vahim hale getirdiğini vurgulayarak “Kış ayları nedeniyle artan tüketime bağlı olarak doğalgaz ve elektrik faturalarının aile bütçesinden çok daha büyük bir pay alacağı göz önünde bulundurulunca diğer ihtiyaçlar için daha az para kalacak. Markete gittiğinde peynirin fiyatının rekor düzeyde arttığını gören yurttaşa siz enflasyonun düştüğünü anlatamazsınız” dedi.
Yoksulluğun yıllardır uygulanan politikalar nedeniyle yapısal bir hal aldığını ve neredeyse çaresiz bir biçimde kabullenildiğini vurgulayan Prof. Dr. Yalçın Karatepe ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.
– Türkiye seçimlere giderken ekonomide nasıl bir tablo ile karşı karşıya kalacağız?
Mevcut politikalar uygulandığı sürece yüksek enflasyon, artan işsizlik, hızla yavaşlayan büyüme ve özellikle yoksulluk temel sorunumuz olmaya devam edecek. İktidar ekonomik aktiviteyi canlandırmak için 2023 yılı bütçesinde öngörülen harcamaların büyük çoğunluğunu seçim öncesinde yapacak. Seçim ekonomisi tam gaz uygulanacak.
– Hükümet 2023 bütçesinin yatırım, ihracat istihdam vatandaş odaklı olduğunu savunuyor. Ama bütçede yüksek faiz harcamaları başı çekiyor. Gerçekten vatandaşı önceliklendiren bir bütçe var mı?
Maalesef tıpkı diğer yılların bütçelerinde olduğu gibi 2023 yılı bütçesinde de vatandaşı önceleyen bir yaklaşım görmüyoruz. Mesela çiftçiler. Tarımsal destekler 54 milyar lira olarak planlanmış. Bu tutar bütçenin yaklaşık yüzde 1.2’sine denk geliyor. Oysa faiz gideri için ayrılan bütçe bunun 10 katından fazla. Yatırım, ihracat artışı gibi ifadelerin kullanılması, aslında bütçenin vatandaş odaklı bir bütçe olmadığının da bir göstergesi.
KARIN BİLE DOYMUYOR
– Bu dönemde Türkiye’nin en temel sorunları nelerdir?
En önemlisi derin yoksulluk sorunudur. Üstelik yoksulluk konusu yıllardır uygulanan politikalar nedeniyle yapısal bir hal almış ve neredeyse çaresiz bir biçimde kabullenilmiştir. Bugünlerde asgari ücretin ne kadar olacağı konuşuluyor. Kasım ayı sonu itibarıyla 7 bin 785 lira olarak açıklanan açlık sınırı aralık ayı sonunda muhtemelen 8 bin 200 lirayı aşacak. Ülkede çalışan nüfusun önemli bir kısmı asgari ücret elde ediyor. Çalışanların üçte ikisinden fazlasının elde ettiği gelir, bırakın temel ihtiyaçlarını karşılamayı, karınlarını doyurmaya bile yetmiyor. Ortalama 60 saatlik haftalık çalışan işçiler yoksulluk girdabından çıkamıyorlar. Türk-İş tarafından açıklanan “yoksulluk sınırı” verisine baktığımızda ise neredeyse tüm çalışanların yoksul olduğunu söyleyebiliriz.
Gelir dağılımının hızla bozulduğunu ve yoksullaşmanın resmi verilere de yansıdığını görebiliriz. Emek kesiminin yaratılan katma değerden aldığı payı yüzde 26’ya gerilerken sermaye kesiminin aldığı pay istikrarlı biçimde artmaya devam ederek 54’ü geçmiş durumda. Üst gelir gruplarının ciddi şekilde vergilendirilmesini, dolaylı vergilerin toplam vergi geliri içerisindeki payının OECD ortalamasına indirilmesini sağlayacak düzenlemeler bir an önce yapılmalı.
DÜNYADA BÖYLE BİR ARTIŞ YOK
– Baz etkisiyle enflasyon kasım ayında düşmeye başladı. Enflasyonda ne öngörüyorsunuz?
Yıllık olarak açıklanan enflasyonda baz etkisine bağlı olarak bir düşüş olacak ama bunun halkın karşı karşıya kaldığı yaşam maliyet açısında bir anlamı olmayacak. Dünyada eşi benzeri olmayan yüksek seviyelere çıkardıkları yıllık enflasyonda bir miktar gerileme olsa da aylık enflasyon verilerine bakınca fiyatların artmaya devam ettiği görülecek.
Gelecek birkaç ay en sık duyacağımız ifade “Bakın, faizleri indirerek enflasyonu nasıl düşürdük” olacak ama biz biliyoruz ki hayat pahalılığı tüm vatandaşları derinden etkilemeye devam ediyor. Markete gittiğinde peynirin fiyatının hâlâ rekor düzeyde artıyor olduğunu gören vatandaşlara siz enflasyonun düştüğünü anlatamazsınız.
Özellikle halkın harcama sepetinde daha fazla ağırlığa sahip olan ürünler açısından baktığımızda durum daha vahim bir hal almakta. Gıda, enerji, konut ve ulaştırma gruplarındaki enflasyon manşete taşınan verinin oldukça üzerinde ve üç haneyi geçti. Kış ayları nedeniyle artan tüketime bağlı olarak doğalgaz ve elektrik faturalarının aile bütçesinden çok daha büyük bir payı alacağı göz önünde bulundurulunca diğer ihtiyaçlar için daha az para kalacak.
– Merkez Bankası son kararıyla faizi tek haneye indirdi, bu konuda atılacak adımların artık bir önemi var mı?
İKTİDAR DÖVİZ KURUNU BASKILIYOR
– Büyüme, işsizlik, döviz kuru gibi alanlarda yılsonu öngörüleriniz nelerdir?
Döviz kuru, özellikle ABD Doları’nın artmaması için iktidar her türlü aracı kullanmaya devam ediyor. Ekonominin gidişatına ilişkin vatandaş algısını en hızlı etkileyen göstergenin dolar olduğunu düşünüyorlar. Mesela, işsizlik artsa ama sizin işiniz varsa bu veri sizin için pek anlam ifade etmeyebilir. Fakat dolar artınca herkes bir biçimde bunun ekonomik açıdan kötü gidişatın bir işareti olarak görüyor. Şimdi fiili olarak bir seçim döneminde olduğumuz için, iktidar bu olumsuz algıyı baskılamak için öncelikle dolar kurunu baskılıyor. Peki, iktidar bunu nasıl sağlıyor? Bir taraftan döviz satışı, kur korumalı mevduat, makro ihtiyati tedbir adı altında döviz işlemlerinin sınırlandırılması gibi uygulamalar yaparken diğer taraftan, başta körfez ülkeleri olmak üzere, değişik kanallardan döviz girişi sağlayarak. Seçime kadar olağandışı bir şey olmazsa döviz kurlarında çok hızlı bir hareketin olması beklenmiyor. Ama seçimlerden sonrası için bunun sürdürülmesi pek mümkün olmayacak.
Her ne pahasına olursa olsun ekonomik büyüme sağlansın düşüncesiyle uygulanan politikaların sonucunda geldiğimiz yer, hızla yavaşlayan büyüme ama bunun için katlanılmış olan başta yüksek enflasyon olmak üzere ağır bir ekonomik fatura. İhracat yaptığımız ülkelerdeki yavaşlamanın etkisiyle hız kesen ihracat önümüzdeki süreçte büyüme tarafında önemli bir yavaşlamanın olacağını bize gösteriyor. Ekonomik yavaşlama ile işsizlik oranının artması kaçınılmaz.