Birçok karaktere can veren Hüseyin Avni Danyal daha çok laz şivesiyle konuk oldu evlerimize. Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de “Kenan”, Kurtlar Vadisi Pusu’da “Bulut”, Hatırla Sevgili’de “Adnan Menderes” karakteriyle hafızalarımıza kazınan başarılı oyuncu, bu aralar hem tiyatro hem de sinemayla yine gündemde.
Nova Yapım’ın oyunu “Kelepçe Kullanma Klavuzu” ve 18 Kasım’da gösterime girecek olan “Barış Akarsu Merhaba” adlı filmde Selahattin Akarsu karakterini canlandıran Danyal, sahnede komiser, beyazperdede ise acılı bir baba olarak karşımıza çıkıyor.
Danyal ile oyunculuk ve ülkemizin sorunları üzerine sohbet ettik.
Hüseyin Avni Danyal ve Öznur Oğraş Çolak
– Sizin kapalı gişe sahnelenen “Kelepçe” oyunundan bahsedelim biraz…
Türkiye’de çok uzun süre oynanan “Alevli Günler” diye bir oyun vardı, tiyatroseverler bilirler, Irmak Bahçeci, Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda dramaturg olarak çalışıyor. Bizde bir oyun sayesinde tanıştık. Alevli Günler’i biliyordum, çok uzun süre oynanan ve insanların çok sevdiği bir oyundu. Tekst geçince elime, çok iyi yazılmış bir metin, çok ince işçilikle ayarlanmış. Gözaltı süresi bir saat olan bir tutukluyla başındaki komiserin o bir saatlik hikâyesi! Bir sirk diyelim ona, sirkte çalışan bir dolapta işte hokkabazlar insan kaybederler ya bir dolaptan girer öbüründen çıkar, öyle bir kadın, kocası kayıp ve benim komiser de geliyor diyor ki: “Nerede kocan sen mi öldürdün?” Cinayetle suçluyorlar. Onun bir sorgusu!
– Şimdilerde tek kişilik bir oyun arayışındasınız. Kelepçe iki kişilik, kalabalık bir kadro tercih etmiyorsunuz neden?
İki kişilik oyun olunca oyunculuk anlamında biraz daha doyurucu oluyor sizin için, oyuncu olarak daha haz alıyorsunuz. Başak Daşman’la da biz ilk kez çalıştık, çok iyi bir oyuncu. İkili, karşılıklı oyunculuk bir pinpon topu gibi bir siz vurursunuz, bir o vurur böyle arada gidip gelir.
Evet tek kişilik oyun, daha rahat hareket edebileyim diye. İki kişilik de olabilir. Daha çabuk hareket edebilmek, daha seri olabilmek için. Bir de televizyon durumu var. Bir televizyon dizisi çekerken bir oyun provası yapmak dünyanın en zor ve kahırlı işi. Çok zor oldu, Kelepçe Kullanma Kılavuzu’nda da öyle… Yani provadan çık, koştur çekime git, çekimden çık koştur, tiyatroda provaya gir. Yani tiyatro provası kendi başına olmalı, sadece ona konsantre olup öyle yapmalısınız. Bu sene fiziksel olarak değil ama ruhen çok yıprandım. Provanın stresi orada bir şey yaratmak durumundasınız, tam onda bir yol almaya başlıyorsunuz, hop kestim benim çekime yetişmem lazım.
TİYATRO SEYİRLİK
– Tiyatro Seyirlik, ne durumda, uzun zamandır bir salonunuz da yok. Özel tiyatroyu yaşatmak bugünün koşullarında çok zor.
Tiyatro Seyirlik, adına kendi tiyatrom adına bir salonum da vardı benim. Ama beceremedik olmadı, ticari zekâdan yoksunuz haliyle, tiyatro da olsa bir market gibi, bir bakkal dükkânı gibi, başında oturmanız gerekiyor işinizin. Onun içinde ben, çok ilgilenemedim. Şimdi Tiyatro Seyirlik olarak, salon kiralayıp bütün tiyatrolar gibi öyle oyun oynama planım var.
– “Barış Akarsu Merhaba” adlı filmde baba karakterini canlandırdınız? Yaşayan bir karakterin rolünü ilk defa mı üstleniyorsunuz? Aynı ortamda bulunup sohbet ettiniz mi?
Belgesel tadında bir şey oldu. İyi bir film olduğunu düşünüyorum, tabii ki bunun kararını seyirci verecek biz değil. Evet ilginç olan şu oldu; o kadar acıyı yaşamış, bir adamla aynı yerde bulunmak… Biraz buruk oluyor. Anne vefat etmiş, kız kardeşiyle biraz sohbet edebilme şansım oldu. Acı çok taze, unutulacak bir şey değil. Onun içinde içimizi burkan bir şey oldu.
Bir müzisyen olduğunu biliyordum, katıldığı yarışmayı takip etmemiştim, sonradan baktım ve çok ciddi takipçisi olan, hayranı olan, özellikle sosyal amaçlı yardım kurumlarıyla, gönüllü olarak çalıştığı için çok seviliyormuş.
Böyle çok sevilen, hit olmuş, bir insanın hayatını yapmak zordur. Sevenlerinin gözünde bir Barış Akarsu idolü oluşmuş.
Ama var olan birini oynamak ilk oldu.
“EKONOMİK DURUM İÇLER ACISI!”
– Ülkemizde sorunlar bitmez ama Türkiye’nin en büyük derdi sizce nedir?
Ekonomi! Ekonomideki tutarsızlık! Memleketin ahvali her şeyi etkiler. Tiyatro mesela Türkiye’den bağımsız bir şey değil ki… Türkiye’nin bu ekonomik dar boğazı ya da dünyada yaşanan global ya da bizi etkileyen şey ekonomik durum yani bence şu anda en içler acısı! Bütün sektörlerde, sosyal hayatta, insanlar, enstrümanı sattı hatta intihar eden müzisyenler oldu.
Düşünün ki bir ülkede bir müzisyen para kazanamadığı için intihar edip ölüyor, ülkenin ayağa kalkması gerekiyordu, hiçbir şey olmadı.
– Peki sanata yasaklar, engeller, sansür…
En başından şunu söyleyeyim, en son yasada geçti ama ben hiçbir şeyin sansürlenmesinden yana değilim. Sansüre başından sonuna kadar, gazeteci olsun, kitap olsun, özgür ifade olsun karşıyım. Hiçbir şey sansürlenmemeli…
– Önümüzde bir seçim var.
Türkiye’de özgürlükler ve demokrasi adına kim doğru bir şey yapacaksa iktidarda o olsun isterim.