Siyaset

BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’tan ‘altılı masa’ açıklaması: Sonucu benim siyasetimi etkilemez | GUNDEM.WiKi

Hüseyin Baş, bugün partisi tarafından Bostancı Gösteri Merkezi’nde düzenlenen ‘Cumhuriyet Şöleni’ne katıldı. Şölende dinletilen Cumhuriyet marşlarına salonu dolduran kalabalık da büyük bir coşkuyla eşlik etti. Halk oyunlarının sergilendiği şölende Hüseyin Baş, sahneye çıkarak zeybek oynadı.

“CUMHURİYET BİZİ KULA KULLUK ETMEKTEN KURTARIP, ALLAH’A KULLUK EDEBİLECEĞİMİZ BİR TÜRKİYE’YE İLETTİ”

Hüseyin Baş, konuşmasında şunları söyledi:

“Dün, Cumhuriyet ilan edildi, 29 Ekim 1923. Cumhuriyet, dikenli yollardan geçilerek ilan edildi. Zor günler geçirildi ve biz rahat rahat uyuyup, rahat rahat geziyoruz, rahat rahat yaşıyoruz ama bu Cumhuriyet’in ilanı için çok bedeller ödendi. Cumhuriyet, esasında bize hürriyetimizi getirdi, milletimizin egemenliğini getirdi, kula kulluk etmekten kurtarıp bizi Allah’a kulluk edebileceğimiz bir Türkiye’ye iletti.

“BİZİM BİRİNCİ VAZİFEMİZ, TÜRK İSTİKBALİNİ İLELEBET MUHAFAZA VE MÜDAFAA ETMEK”

Bugün dahi Cumhuriyet’in kıymetini bilemeyen insanlara rastlıyoruz. Bizim birinci vazifemiz, Türk istikbalini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek. Bunun ön şartı, Cumhuriyet’i muhafaza etmektir. Her biriniz kapı kapı gezip, her bir sokak, köşe başını tutup, bütün milletimize Cumhuriyet’in kıymetini anlatacaksınız. Bunun için bir ömür feda etmek gerekiyorsa bu ömrü feda edeceğiz. Niye? Çünkü bizden sonrakiler bizim yaşadıklarımızı, atalarımızın yaşadıklarını yaşamasın diye. Bizim en önemli vazifemiz bu.

“CUMHURİYET’İ TAÇLANDIRAN UNSUR, TÜRK DEMOKRASİSİDİR”

Cumhuriyet’i taçlandıran unsur, Türk demokrasisidir, Türk aydınlığıdır. Cumhuriyet’i, bu demokrasiyle birlikte taçlandırdık. Yoksa baktığınız zaman İran’da da cumhuriyet var, baktığınız zaman Çin’de de cumhuriyet var. Ben ülkelerin ekonomilerini, ülkelerin sosyal durumlarını tartışmıyorum. Ama insanlar, görünen o ki mutlu değil. Demek ki bizim için Atatürk’ün bize açtığı yol, Cumhuriyet ile taçlanan demokrasiyle ortaya çıkıyor. Ve bizim özgürlüklerimizi elimizden aldılar. Özgürlükler, bu özgürlükler o kadar kıymetli ki, bu özgürlükler demokrasiyi doğuruyor, bu özgürlükler düşünceyi doğuruyor, bu özgürlükler farklılıkları doğuruyor. Yoksa biz aynı şeyleri düşünmeye zorlanan, özgürlüğü elinden alınmış bireyler olsak hiçbir kıymetimiz yok? Yani bizi biz yapan, bu insanı da insan yapan en temel fark nedir? Bizim düşünce kabiliyetimizdir. Demokrasi ve Cumhuriyet sizlere, bizlere, bütün Türk milletine düşünce özgürlüğünü getirmiştir.

Biz, düşünebilen varlıklarız. Dolayısıyla biz, özgür düşünceye sahip olduğumuz müddetçe demokrasimizi yaşatabiliriz, Cumhuriyet’imizi muhafaza edebiliriz. Ve düşünmek aynı zamanda hatırlamaktır. Cumhuriyet’e laf eden Mahir Ünal’ı da ‘İki ayyaş yasa yaptı’ diyenleri de hiçbir zaman unutmayacağız. Her zaman hatırlayacağız.

“DAHA DÜN BİR VİZYON AÇIKLADILAR, ‘TÜRKİYE YÜZYILI’, İÇİNDE CUMHURİYET YOK”

Bu insanlar, Cumhuriyet’le kavgalı insanlar. Daha dün bir vizyon açıkladılar, ‘Türkiye yüzyılı’, içinde Cumhuriyet yok. Cumhuriyet demeye korkuyorlar. Niye biliyor musunuz? Bakın Osmanlı, devlet teşkilatı açısından gelmiş geçmiş en teşkilatlanabilen ülkelerden birisidir. Osmanlı’nın teşkilatçılığında bir problem yoktur. Ordusu güçlü bir ordudur. Ama Osmanlı’yı bugünlere getirip yıkan şey, sizlerin düşünme kabiliyetlerinizi ve özgürlüklerinizi baskılaması olmuştur. Niye sizi baskıladılar, niye bizi baskıladılar sorusunun cevabı nedir, biliyor musunuz? Siz düşünürseniz, siz konuşursanız, siz yeni fikirler ortaya koyarsanız saltanat gider. Dolayısıyla bugün Cumhuriyet’le kavganın sebebi, birilerinin kendi saltanatını muhafaza etme çabasıdır. Bunu sakın unutmayın. 

“KENDİ SÖZLERİ EN GÜÇLÜ SÖZ OLSUN DİYE SİZİN CUMHURİYET’İNİZE KASTEDERLER”

Bir sürü bahaneler sunarlar, bir sürü sözüm ona eleştiriler yaparlar; içi bomboş eleştiriler, hepsi hikaye. Tek sebebi, kendi sesleri en yükseklere çıksın, kendi sözleri en güçlü söz olsun diye sizin Cumhuriyet’inize kastederler… Vizyonlarına bakıyorsunuz; köprü yapacaklar, bina dikecekler, kanal açacaklar. Hepsi kepçeli iş. Yeni yüzyılda hem Cumhuriyet’imizin yüzyılında hem 21’inci yüzyılın bugünkü şartlarında en kıymetli şey arkadaşlar, fikirdir. Bugün bu ülkede ihtiyaç duyulan şey, fikirdir. Yeni bir çağa açılıyoruz arkadaşlar. Bakın, size gündelik siyaset yapmıyorum. Bir genel perspektif anlatıyorum. Bu dönemde Türkiye’de ne yapmamız lazım? Harıl harıl fikir üretmemiz lazım. 

Türkiye, bu yüzyılın tam dönüşüm arifesinde, doğrudur. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu çok güzel tespit etmiş ama çözüm yanlış. Kanal açmakla, inşaat yapmakla bu işler olmuyor. Biz ‘İstikbal göklerdedir’ diyen Atatürk’ün bahsettiği, onu yakalayacak nesiliz. Ve mücadelemiz, istikbali gökdelenlerde arayanlarla.

“BU GENÇLİĞİN GENÇLİĞİNİ ÇALMAYIN”

Bu gençliğin gençliğini çalmayın. Bu gençler, sizden fazla bir şey istemiyor. Kızıyla, kadınıyla, erkeğiyle istedikleri tek bir şey var; insan gibi yaşayabilmek. Tek bir şey var; düşündüğünü haykırabilmek. Tek bir şey istiyor ya ucuz yemek yemek istiyor. Bu gençler, bu ülkede kafeye gidip bir çay, bir tatlı tüketebilmek istiyor. Bu gençler, ‘gençliğimiz çalınmasın’ istiyor. Bu gençler, ‘Sokakta dayak yemeyelim’ diyor. Bu gençler, ‘Baban ne iş yapıyor’ diye sorulduğunda cevap veremediği bir duruma düşmek istemiyor. Bu gençler, ‘Babam intihar etti’ demek istemiyor.

“BU ÜLKEYİ GENÇLER YÖNETECEK”

Gençler, ben sizden değilim, ben direkt sizim. Gencim, dertlerinizi biliyorum, yaşadıklarınızı anlıyorum. Ve bunları babalarımız gibi, annelerimiz gibi, abilerimizin yaşadıkları gibi biz de yaşamayalım diye mücadele ediyorum. Biz, bu bilinci, bu fikri o babalarımızdan aldık, abilerimizden aldık. Onlar gösterdi bize, onlar öğretti bize. Dediler ki ‘Evladım, biz yaşadık siz yaşamayın, biz kavga ettik siz etmeyin, biz yanıldık siz yanılmayın’. Biz, bunu bilen insanlarız.

Bağımsız Türkiye Partisi’nin, bunu ilk defa açıklıyorum, 600 tane milletvekili var Türkiye’de, 600 vekillik listemizin yüzde 20’si, yani 120 kişisi partimizin kontenjanından belirlenecek. O kadar hatırımız olsun. Gerisi, kalan 480 vekil listemiz, 40 yaşının altında gençlerden oluşacak. Bu ülkeyi gençler yönetecek.

“BU KADINLARIN TEK BİR İSTEĞİ VARDI; ÖLDÜRÜLMEMEK”

Gençlerin yanında bir de kadınlarımız var. Kadın nedir? Kadın medeniyettir. Kadın, bizim varlık sebebimizdir. Bu kadın, evde beni yetiştirebiliyor, çocuğumu yetiştirebiliyor, sizleri yetiştirebiliyor, koca bir evi çekip çevirebiliyor, bir sürü işin gücün altından kalkabiliyor, ama devlet yönetemiyor, iş yerinde çalışamıyor. Kadınımızın sömürüldüğü bir düzen. İş bulamıyor, iş. Bulduğu işte düşük maaşla çalıştırılıyor. Her girdiği işte mobbinge maruz kalıyor. Bu kadınların tek bir isteği vardı; öldürülmemek. Bu kadınlar, bu ülkede sadece yaşamak istedik. Otobüse binip evine giderken birisi gelip kafasını kesmesin istedi. Yolda gece vakti yürürken bir deli çıkıp samuray kılıcıyla kalbini ikiye bölmesin istedi. Başka bir şey istemedi. Yaşamak istedi. Ve siz, geçmişi belli olan Adalet Bakanı’yla ‘Bir tane güvenlik makalesi okumadım’ diyen İçişleri Bakanı’yla bu kadınlara hukuk, adalet ve güvenlik sağlayacağınızı iddia ediyorsunuz. Az önce dedim ya vekil listesi, bu ülkeyi gençler yönetecek. Listemiz de fermuar liste olacak. Bir kadın bir erkek, bir kadın bir erkek. Bu ülkenin yarısını kadınlar, yarısını erkekler buluşturuyorsa listelerin yarısı kadın, yarısı erkek olacak.

“BUNLAR HEM MUSLUĞU AÇIYOR HEM DELİĞİ; HAVUZ DOLMUYOR”

Ekonomiyi size çok kısa tarif edeyim; bir havuz problemi. Lise çağına kadar okumuş herkes anlar. Bir musluğumuz var ve bir havuzumuz var. Musluğu açtığınızda beş saatte havuzu dolduruyor. Bir de havuzun altında bir delik var. Deliği açtığınızda, bir saatte havuzu delik boşaltıyor. Şimdi bunlar hem musluğu açıyor hem deliği. Havuz dolmuyor. Bu havuz dolmaz kardeşim, dolmaz. Nedir o delik? O delik özelleştirmelerdir, peşkeş çekilen fabrikalarımızdır; ranta, menfaate, bütün milletin emeğini peşkeş çekmektir. Şimdi ne yapacağız? O deliği bir kapatacağız.

Bizim Türkiye’de faiz politikasını, maliye politikasını, vergi politikasını, yatırım politikasını, bütün politikaları değişmemiz lazım. Hülasa bizim bütün sistemi değişmemiz lazım. Türkiye’nin kurtuluşu, bu ekonomik, bu sömürü sisteminin reddini yapmaktır. Bunu yaparsak emin olun çok kısa sürede kurtuluruz. Bunu yeni bir modelle yaparız. Yeni sistem, milli ekonomi modeli. Yeni sistem dediğimiz bu. Ben, bunu size verileriyle ispat ederim. Dünya buraya gidiyor. Biz, sistemi değişeceğiz. Paraya olan tarifi değiştireceğiz. Para, biz kazanalım diye çalıştığımız şey değil. Ben 8 saat çalıştığımda 10 lira kazanıyorsam sen de 8 saat çalıştığında 10 lira kazanacaksın.

“SİZİN PARANIZ YOK, SİZİN PARANIZ BAŞKALARININ CEBİNDE”

Üretim, üretim, üretim diyoruz. Üretmemiz lazım. Üretimde bir sorun mu var? Bu ülkede üretimle ilgili sorun yok. Ama bu ülkede tüketecek adam yok. Sanayici ‘Bunlarda para yok, 10 liraya buna satamayacağıma 20 liraya yurt dışına satayım’ diyor. Bu ülkede tüketim yok. Niye? Sizin paranız yok. Sizin paranız başkalarının cebinde. Şimdi o parayı almaya geliyoruz.

Herkes adalet istiyor bu ülkede. Adil bir Türkiye, adil bir dünya. Ya babacığım, yapın, adil olun. Adaleti engelleyen biz miyiz? Herkes diyor ki ‘Dünyada savaşlar bitsin’. E bitirin, savaşmayın, bitsin savaş. Sorun ne, engel ne kardeşim, niye yapamıyorsun? Nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Bu, başka şeylere çalışıyor. Savaşmaya çalışıyor. Bakın, Türkiye’den başlatacağımız bir rüzgar olacak. Dünyadaki savaşları bitirecek anlayışta buradan çıkacak, ekonomiyi düzeltecek, bütün dünyayı düzeltecek anlayış da buradan çıkacak. Herkes kendini düşünüyor. Ama lafa geldiği zaman hikaye ortada. Yeni Cumhuriyet’in yüzyılı, daha doğrusu Cumhuriyet’in yeni yüzyılı, bilimin olduğu, felsefenin olduğu, aklın olduğu, modelin olduğu ve bütün bunları üretecek sizlerin olduğu, insanın olduğu bir yüzyıl olmalı. Bu yüzyılı da biz hayata geçiririz.

“CUMHURBAŞKANIMIZ, ‘ANAYASAYI DEĞİŞECEĞİZ’ DİYOR; ÇOK DİNLİYOR YA ANAYASA’YI”

Cumhurbaşkanımız, bu yüzyılını anlatırken ‘Anayasayı değişeceğiz’ diyor. Çok dinliyor ya Anayasa’yı, çok umurumda ya. Hukuk devleti, anayasal düzenin olduğu devlettir. Türkiye’de ise şu vardır; anayasalı bir düzen. Fark şudur; anayasal düzen, bizim sınırlarımızın belli olduğu düzendir. Anayasalı düzen ise kendi kendine sınır çizmiş ama kimsenin onu takmadığı düzendir. Türkiye’deki durum bu. Siz Anayasa’da bugüne kadar bir şey yaptığınızda bu Anayasa size engel mi oldu? Neyi hayata geçirmek istediniz de sizin önünüzde durabilen bir güç oldu? Anayasa’nın zaten neredeyse bütün maddelerini değiştirdiniz. Senin Anayasa’da bugüne kadar değişemediğin sadece üç madde var. Acaba onu mu değişmek istiyorsun? Ben, size bir öneride bulunayım; bu ülkede anayasayı değişmeyelim, ana kasayı değişelim, her şeyi çözülsün.

“İKTİDARLAR, SINIRLARI OLAN YÖNETİMLERDİR”

İktidarlar, öyle kafalarına göre iş yapamazlar. Demokrasilerde bu böyle değildir. ‘Biz iktidar seçildik, artık sizi hapse atıyoruz.’ Yok böyle bir şey. ‘Biz iktidar olduk, artık size baskı yapacağız.’ Böyle bir şey yok. Dünyada bunun örneğini bulamazsınız. İktidarlar, sınırları olan yönetimlerdir. Bu sınırları kim belirler; yasalar ve halk belirler, siz belirlersiniz. Önüne geçersiniz, yapmasına engel olursunuz. Ama Türkiye’de bu işlemiyor. Ne yapıyorlar? Sizi oyalıyorlar, ondan sonra dönüp sizden oy alıyorlar. 20 yıllık iktidarı dört tane tekerin üstüne yüklediler. Şimdi kalktılar, bir daha sizden oy alacaklar. Kanmayın, kanmayın, kanmayın. Bütün bunlar için okuyun. Tarihinizi okuyun, geleceğinizi okuyun. 

“ALTILI MASA İÇİN YALVARMADIM AMA GÖRDÜM Kİ BİZ BU AÇIKLAMAYI YAPTIKTAN SONRA BİRİLERİ ÇOK RAHATSIZ OLDU”

Gittiğim her yerde, ‘Bu rüzgarı, bu başarıyı, bu performansı Altılı Masa’ya taşısana. Muhalefet bloğunu güçlendirelim ve hükümeti rahatlıkla değiştirelim’ dediler. Ben de milletimizin bu talebini çıktım, biliyorsunuz ekranlarda haykırdım, söyledim. ‘Bizi de Altılı Masa’ya alın.’ Ha yanlış anlamayın, ben bunun için yalvarmadım. Ama gördüm ki biz bu açıklamayı yaptıktan sonra birileri çok rahatsız oldu. Başta gereğini yapan bir gazetecimiz var. Ahmet Hakan’ın bir yazısını okudum. Hani Cumhurbaşkanımız dedi ya, ‘Bak, Ahmet Hakan gereğini yapıyor. Abdülkadir Bey, siz de gereğini yapın.’ Hemen başladılar hoplamaya, zıplamaya.

Muhalefetmiş gibi görünen bazı tipler, bize çirkin çirkin iftiralar atmaya başladı. Benim aleyhimde iftira kampanyaları başladı, son üç günde. Ben, 2,5 senedir bu partinin genel başkanıyım. 2,5 sene oldu, iki tane kongre geçirdim. Ve birçoğunuz beni seçtiniz. Bir şeyler büyümeye başladığında bu kampanyalar başlar. Zaten biliyorsunuz, Mansur Yavaş da zorla senet imzalatmıştı. Öyle diyorlardı değil mi? Şimdi bununla ahlaksızca, çirkefçe iftiralara, yalanlara başvuracaklar. Ama Hüseyin Baş’a, bağımsız Türkiye Partisi kadrolarına bagaj oluşturamazsınız, hiç boşuna uğraşmayın. Rüzgar ne kadar sert eserse essin, kayadan alıp götürebileceği sadece tozdur. Başka hiçbir şeyimizi alamazlar. Ben Atatürk’ü gördüğümde içim kıpır kıpır olur. O benim için canını ortaya koymuş, ben onun için ve onun kurduğu Cumhuriyet için ve sizler, canınızı verirsiniz. Hiç kimse bizi karalayamaz, hiç kimse bizim geleceğimizle oynayamaz. O konuşanlar, o arkamızdan iş çevirmeye çalışanlar, sadece şunu söylüyorum; it ürür, kervan yürür. 

“SİYASET YAPARKEN AHLAKLI OLACAKSINIZ”

Bugüne kadar her şey iyiydi, bundan sonra daha iyi olacak. Çağrımıza Sayın Meral Akşener hızlıca dönüş yaptı. O, yapması gerekeni yaptı. Bizi gördü, bu topluluğu gördü. Bize dedi ki ‘Ben bu talebinizi, teklifinizi masaya taşıyacağım’. Artık saygıdeğer genel başkanların vereceği karar. Sonucu benim siyasetimi etkilemez.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu