Bağımsız medya ombudsmanı Faruk Bildirici T24’te, “Kurtuluş Savaşı arşivinden çıkan büyük aşk; Emu ile Hüseyin’in öyküsü” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Bildirici, Kurtuluş Savaşı günlerinde, iki sevgilinin hüzünlü bir şekilde noktalanan öyküsünü anlattı.
Bildirici’nin yazının ilgili bölümü şu şekilde:
Savaşın gölgesinde kalan buruk bir aşk öyküsü…
Dört kurşunla vurulmuş yatıyordu Maraşlı Hüseyin. Son nefesini verirken yanına yaklaşan komutana göğsünü işaret etmeye çalıştı. Nişanlısı Emu’nun saçları vardı orada, savaş günlerinde hep koynunda saklamış, öpüp koklamıştı…
Çanakkale’de savaşıp da ölmeden dönmek büyük bir bahtiyarlıktı onun için. Emu diye seslendiği nişanlısı Emine’ye kavuşma, evlenme hayaliyle geldi memleketine. Emu da Hüseyin’in yolunu gözlüyordu özlemle.
Emu’yu evinde buldu. Sevinçle karşıladı nişanlısını. Ama Hüseyin nasıl düğün yapabilirdi ki? Maraş, Antep, bütün bölge işgal altındaydı. Bu koşullarda evlenemezdi. Tüfeğini duvara asıp mutlu olamaz, içine sindiremezdi memleketin ahvaline gözünü kapatmayı.
Çanakkale harbine gittim, ölmeden geldim.
Nişanlım Emu’yu evinde buldum.
Ellik gavurunu bitirmedikçe evime gelemezdim.
Güzelim Emu sabret ne olur.
Maraş kurtulduktan sonra düğünümüz olur.
İşte o zaman seninle evleniriz güzelim Emu
Emu’dan sabretmesini istedi, yalvardı hatta. Maraş kurtulduktan sonra düğün yapacağına söz verdi. Ancak o zaman evlenebileceğini söyledi. Emu da razıydı beklemeye elbet. O Çanakkale’deyken beklemişti yıllarca. Beklemeye alışıktı.
Hüseyin, Kuvayı Milliye ordusuyla irtibata geçip, Maraş’ta savaştı. Bir ay kadar sonra Fransızlar’ı o topraklardan sürüp attılar ama zafer sevincini de yaşayamadı. Birlikte savaştığı ağabeyinin ölüm haberiyle sarsıldı. Bu kez ağabeyinin intikamını almak isteğiyle doldu içi. Yerinde duramıyor, Antep cephesine gitmek istiyordu. Fransız askerlerini oradan da sürmeden rahat yüzü yoktu ona ve bu topraklarda yaşayanlara.
Savaşlarla eksilmiş bir aileydi Hüseyin’in ailesi. Dayısı Rusya’da, babası Balkanlar’da, en sonunda ağabeyini de Maraş harbinde yitirmişti. Yine de destekledi annesi onun kararını. Düşman işgali altında yaşamak zulümdü onun için. “Emu için merak etme” dedi oğluna. “Harbi kazanır da dönersen Emu’ya kavuşursun. Harpten kaçar gelirsen inşallah Emu’yu ölmüş mezarda görürsün. Haydi yolun açık ola oğlum” sözleriyle yolcu etti oğlunu. Ölüme gönderdiğinin de farkındaydı kuşkusuz.
Edemin hayfını almaya Antep’e gidiyorum harbe
Ben ölürsem kimse ile evlenme
Antep’ten gelinceye kadar yolumu bekle
Kömür gözlü Emum, sabır et ne olur
Allah’ın emri yerini bulur
Kadir Mevlam dönmeyi nasip et.
Hüseyin ile Emu’nun evlenmesini emir et
Emu itiraz etmedi yine. Bekleyecekti Hüseyin’i. Saçından bir parça kesip verdi sevdiğine. Aralarındaki bağı o bir tutam saçla perçinledi. Hüseyin, cephede savaşırken her fırsat bulduğunda göğsünden çıkarıp öpüp kokladı Emu’nun saçlarını. Ölümün çok da uzağında olmadığının farkındaydı kuşkusuz. Yanında yöresinde şehit düşen arkadaşlarını gördükçe kurşunların bir gün kendisini de yakalayabileceğini biliyordu, hissediyordu.
Güç bela bulduğu bir kağıda Emu’ya olan aşkını yazdı. Başlığını da “Nişanlım Emu’ya destan” koydu. Emu’nun saçını da arasına koyup göğsünün üzerinde sakladı. Güç alıyordu koynunda sakladığı sevgisinden. Aşkını ölümsüzleştiriyor, vasiyetini dile getiriyordu.
İstiyordu ki, bir kör kurşunla ölüp giderse Emu mezarına gül diksin, sürekli ziyaret edip yalnız bırakmasın. Mezarında da Emu ile birlikte olsun, o bir tutam saçla birlikte gömülsün toprağa.
Emu şehit olursam mezarıma bir gül dik
Emu’m yalnız bırakma beni daima ziyaret et
Diktiğin gülden başına bir gül tak…
Verdiğin saçı öper koklarım
Ölürsem de ehemmiyeti yoktur
Saçını mezarımda da öper koklarım.
Nitekim dört kurşunla vuruldu bir gün. Son anlarını yaşarken cephe komutanı Kilisli Arslan Beyi görünce ona doğru elini kaldırdı güçlükle. Arslan Bey, önce su istiyor sandı; biraz su içirdi ona. Hüseyin, sağ eliyle yeleğinin iç cebini gösterdi ısrarla. Arslan Bey, o zaman farketti Hüseyin’in meramını. Elini sokup koynundan aldı kana bulanmış kağıdı ve Emu’nun saçlarını.
Fakat hemen okuyamadı Emu’nun destanını. Cebinde taşıdı, saatler sonra fırsat bulduğunda okudu. Hüseyin’in Emu’nun saçlarıyla birlikte gömülmek istediğini anladı. Ama iş işten geçmişti. Hüseyin de çoktan diğer şehitlerle birlikte toprağa verilmişti. Arslan Beyin de savaş koşullarında onun mezarını arayıp da bulacak ne vakti vardı ne de öyle bir imkanı. Şehit düşenler, isimsiz mezarlara gömülüyordu…
Arslan Bey’in içinde bir yara oldu Hüseyin’i, Emu’nun saçlarıyla birlikte toprağa verememek. Şehit olan Hüseyin’in kanına bulanmış destanını ve Emu’nun saçını atmadı; yıllarca sakladı evinde. Sonra Hüseyin’in son nefesini verirken kendisine işaret etmesini, koynundaki destan ile saçı almasını ve yıllarca saklamasını anlatan bir mektup ile birlikte Müzeler Müdürlüğü’ne verdi, orada değerini bulacağına inanıyordu. Yitip gitmesini de istemiyordu bu kahramanlık ve kötü sonla noktalanan aşk öyküsünün.